6

378 156 3
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Eliot Addison'ın Süiti

19 Haziran 2018

Odada birisi geziniyordu ve gözlerimi açıp bakmasam bile bu kişinin kim olduğunu söyleyebilirdim. Varlığını her bir hücremde hissettiğim Eliot'tı bu. Yine onun odasında olmalıydım. Bu odada daha öncede gözlerimi açmıştım ve zaten her yer onun gibi kokuyordu.

"Çok üşüyorum."

Sesim çok kısık çıkmıştı ama duymasını istediğim kişi duymuştu ve bana doğru geldiğini hissedebiliyordum.

"Aman Tanrım! Eva."

Gözlerimi aralayıp baktığımda bana yaklaştığını gördüm. Bir ölü gibi tüm vücudum buz tutmuştu. Hayatta olmanın tek ispatı titriyor olmamdı. Üzerimde sadece bir pike vardı ve Eliot, pikenin altına girerek beni kollarıyla sarmaladı. Çok masum bir düşünceyle donmak üzere olan birine en temel ilkyardımı yapıyordu. Başım, göğüs kafesine denk geliyordu. Sıcacıktı ve çok güzel kokuyordu. Buz tutmuş ayaklarımı Eliot'ın bacaklarına sürttüm. Niyetim çok başkaydı.

"Eva, çok endi.."

Soğuk başparmağımı Eliot'ın dudağına götürdüm ve onu susturdum. Konuşmasını istemiyordum. Parmağımı dudağında gezdirirken ne istediğimi ise kesinlikle biliyordum.

Başımı göğsünden kaldırdım ve dudaklarına uzandım. Eliot'ın hiç tereddüdü yoktu ve anında karşılık verdi. Tüm vücudunu hissederek kendimi yukarıya doğru çektim ve saçlarına ulaştım. Bir elim saçlarının arasındaydı diğeri ise Eliot'ın tişörtünün içindeydi. Atleti yoktu. Yaz-kış atlet giymeyi sevmezdi. Bunu biliyordum. Teni ateşler içinde yanmaktaydı ve ben, bu ateşle ısınıyordum.

Sonra Eliot, pozisyonumuzu değiştirdi. Artık kendisi üstteydi. Şimdi olduğu gibi hep baskın olmayı sevmişti. Hızlı bir hareketle tişörtünü çıkardım ve kenara fırlattım. Sağ bacağımı karnıma doğru çekip yana açtım. Eliot'ın bir eli bacağımdaydı. Elbisem yukarıya doğru toplanmıştı.

Eliot, boynumu öpmeye başlayınca kendimden geçmiştim ve tutkuyla adını fısıldadım.

"Eliot."

Dudakları boynumda gezinirken bir şey fark ettim. Victoria'nın bıraktığı yara izi yoktu. Hamile değildim ve saçlarım uzundu. Zihnimde bazı kıvılcımlar bir araya gelmeye çalışıyordu. Bilinçaltımda bir ses "Dur" diyordu "Durdur". Gözlerimi hayretle açtım.

"Eliot, dur lütfen!" dedim.

Boynumdan omzuma geçmiş elbisemin omuz askısını indirerek öpmeye devam ediyordu ama bir anda haykırmamla birlikte durdu. "Lanet olsun" diyerek dibimde bulunan yastığa yumruk atınca yine öfke krizi geçiriyor sandım. Tekrar onu sinirlendirmiştim ve çok mahcuptum.

"Hangi aydayız?"

Eliot, delirmişim gibi bana bakıyordu. Kafam çok karışıktı ve ne olduğunu çözümleyemiyordum.

"Haziran."

Sesi çok kısık çıkmıştı ve hâlâ üstümdeydi. Gözleriyle beni tarıyor bir hasar var mı diye adeta beyin filmimi çekiyordu. Haziran ayındaysak bunlar gerçek olmalıydı. "Aman Allah'ım" dedim ve gözlerimi Eliot'tan kaçırmaya çalıştım. Doğru kişiyle yanlış zamanda birlikteydim ve resmen ona saldırmıştım. Kulaklarıma kadar kızardığımı hissettim ve Eliot'tan kurtulmaya çalıştım.

Eliot, hemen kalktı ve odada bir ileri bir geri yürüdükten sonra büyük bir şehvetle çıkarıp fırlattığım tişörtünü giyip "Artık ısındıysan konuşabilir miyiz?" dedi.

Konuşmak, yüzleşmek ve itiraf etmek anlamına geliyordu. Bu olamaz! İntihar mektubunda her şeyi yazmıştım ve üç-dört kere ölümü görmeme rağmen hâlâ ölememiştim. Biraz önce utanıyordum ama şimdi korkuyordum. Tüm gerçeklik, bir kırbaç gibi zihnime iniyordu. Artık hiçbir şeyi inkâr edemezdim.

Eliot, benden uzak olacak şekilde yere oturup sırtını duvara dayadı. Bacaklarını iki yana açmış, ellerini dizlerinden sarkıtmış beni izliyordu. Ben de pikeyi omuzlarıma sarıp yatakta oturdum. Şimdi yüzleşme vaktiydi.

"Aramızda biraz mesafe olsun istedim. Yoksa ayine gerek kalmayacak" dedi.

Ayin kelimesi ile yeni bir aydınlanma yaşadım. Yüce Yaratıcı'ya bir söz vermiştim. Eğer beni geri gönderirse tüm bunlar yaşanmadan son verecektim. O yüzden ne aday olabilirdim ne de hamile kalabilirdim.

"Eliot, çok üzgünüm. Ben, ben aday olamam" dedim.

Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu sanırım. Bir süre beni izledi. Aklından neler geçiyordu acaba? İntihar mektubumu okumamış mıydı?

"Bu da ne demek oluyor? Biraz önce beni deliler gibi arzuluyordun."

Biraz önce derken işaret parmağıyla yatağı gösterdi ve ben yine kızarmaya başladım. Şehvetten deliye dönmüştüm ve irademe erişmem zamanımı almıştı.

"Şey, seni arzulamakta yani arzulamamda sıkıntı yok."

Sesim titriyordu. Neden tekrar açıklama yapıyordum ki? Küçük bir öksürükle boğazımı temizledim. "Seni çok seviyorum ama mektupta dediğim gibi artık bunu yapamam. Bir daha hamile kalamam Eliot. Üzgünüm."

Tüm bunları başım önde söylemiştim. Eliot'ın yüzüne bakmaya cesaret edemiyordum. Bundan sonra ne olacaktı bilmiyordum. Vârisi doğurmama bile gerek kalmadan Addisonlar, beni kurban edebilirdi. Aslında tek isteğim ölmekti. Bunun ne şekilde geldiğinin önemi yoktu.

Eliot, birden kalktı ve koşmaya başladı. Neden böyle yaptığını anlayamamıştım ama zihnim cevabı çabuk buldu. İntihar notunu kimse bulmamıştı ve okumamıştı. Ama şimdi Eliot, bir koşu okuyup gelecekti. Resmen kendi ağzımla ona yol göstermiştim.

Hemen yataktan çıktım ama bu ani kalkma yüzünden başım döndü. Eliot'a yetişmem mümkün değildi ve bu hâlimle peşinden koşamazdım da. Dizlerim titreyerek odama doğru yürüdüm. İçeri doğru baktığımda her şey için artık çok geçti. Eliot, mektubu çoktan bitirmişti ve düşünceli bir şekilde bana bakıyordu. Ne yapmalıydım bilmiyordum. Kapının eşiğinde yalvaran gözlerle Eliot'a bakıyordum.

İlk hareket Eliot'tan geldi ve cebinden telefonunu çıkarıp birisini aradı.

"Ofiste misin? Evet. Herkes orada mı? Tamam. Sen herkesi topla. Birkaç dakikaya oradayım. Çok acil."

Ne yaptığını anlamıştım ve o telefonla konuşurken karşı tarafın duyamayacağı şekilde "Hayır, hayır, hayır" diye fısıldayarak onu engellemeye çalışmıştım. Telefonu kapattığında ise odanın içine girip yalvarmaya başladım.

"Eliot, sana yalvarıyorum. Ne olur o mektubu bana ver ve orada yazan her şeyin aramızda bir sır olarak kalmasını sağla. Lütfen."

İki elimi yüzüme kapatmış ağlıyordum. Yapabileceğim başka bir şey yoktu. Eliot, yanıma geldi ve bana sarıldı. Saçlarımı öptü. Ellerimi yüzümden nazikçe ayırdı ve çenemden tutarak ona bakmamı sağladı.

"Endişelenmene gerek yok Eva. Her şey çok güzel olacak inan bana. Şimdi benimle gel. Konuşmalıyız."

Eliot'ın koluna yapıştım ve onu çekmeye çalıştım. "Hayır Eliot. Büyükbabama söyleme ne olur. Buradan gitmek istiyorum. Aday olamam. Hamile kalamam. Tekrar aynı şeyleri yaşamayı kaldıramam. Lütfen anla beni."

Gözyaşlarımı elleriyle sildi.

"Sadece sakin ol sevgilim. Gel benimle."

Elimden tuttu ve beni sürüklercesine üst kata çıkardı. Eliot'la el ele en uzun yürüyüşümüzü yapmış olduk ama kapısında dikildiğimiz yer, büyükbabamın ofisiydi. Azar yeme korkusuyla elimi Eliot'tan koparmaya çalıştım ama o daha sıkı tuttu ve kapıyı açtı. Büyükbabam, Harold amcam ve Robert Amca şaşkın bir şekilde bize bakıyordu. Korkumdan Eliot'ın arkasına saklanmıştım ve herkesi onun omzunun üzerinden dikizliyordum. 

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Where stories live. Discover now