25

331 144 3
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Beyaz Oda

6 Temmuz 2018

Âdetlere uygun bir şekilde Eliot, beni kucağına almıştı ve odamıza öyle girmiştik. Bıraktığında ise hayranlıkla beni izliyordu.

"Neden öyle bakıyorsun?"

"Sadece bir bakışınla insanların hayatını nasıl etkilediğini görebiliyor musun Eva?"

"Bu benim başarım değil. Onların suçu. Birer yetişkin olarak şimdiye kadar oturup konuşmuş olmaları gerekiyordu."

"Olabilir ama bunu çözen kişi sen oldun. Mutfakta da insanların sana nasıl baktığını gördüm. Herkesi büyülüyorsun."

"Ben sadece senin büyülenmeni istiyorum ama."

"Merak etme başarılı oluyorsun. Bir yere girmeden önce adımların hissediliyor biliyor musun? İnsanlar fısıldayarak senin hakkında konuşmaya başlıyor. Varlığını çok kolay bir şekilde her kalpte hissettiriyorsun. İnsanların hayatlarında güçlü izler bırakıyorsun Eva. Hatta bazı insanlar seninle tanıştıkları günü milat kabul ediyorlar."

Eliot'ın iltifatı karşısında utanmıştım.

"Böyle şeyler söyleme Eliot. Sonra sana deliler gibi âşık oluyorum."

"Benim istediğim tam olarak bu zaten."

Konuşması bitince yanıma gelmiş, elimden tutarak beni yatak odasına doğru götürmüştü. Arkama geçti ve birbiri ardınca sıralanmış sırtımdaki inci düğmelerimi tek tek açmaya koyuldu. Hem düğmelerin bir an önce açılmasını istiyordum hem de sonsuza kadar bu ânın devam etmesini. Sırtım biraz olsun açıklığa kavuşunca Eliot, beni çoktan öpmeye başlamıştı. Dudakları adeta demirden bir ateş gibiydi. Dokunduğu her yeri yakıp kavuruyordu.

Yatağa birlikte uzandık. Benim bu hayatta gördüğüm tek şey Eliot'tı. Duyduğum tek şey Eliot'ın güzel sesiydi. Ve kokladığım tek şey Eliot'ın karşı konulamaz kokusuydu. Kollarımla Eliot'a sarılmış, sıkıyordum. Canını acıtıyor olmalıydım ama hiç sesini çıkarmıyordu.

Bir anda beynime balyozla vurmuşlar gibi sancı saplandı ve ses yine kendini hatırlattı. Sonuçlarına katlanırsın o zaman! Eliot, her şeye değerdi. Sonuçlarına katlanmaya da hazırdım. Ama o benim kocamdı. Ne yapmamı bekliyordu?

"Çok güzelsin Eva."

Başım çatlamak üzereydi ama Eliot'ın kollarında yatıyordum. Neredeyse hiç uyumamıştım. Uyuyamıyordum ama yorgunluğa da dayanamıyordum. Sesin bana verdiği ceza bu muydu? Baş ağrısı ve uykusuzluk mu? Sabaha doğru ağrıya ve uykusuzluğa daha fazla dayanamayınca Eliot'ın yanından kalktım ve banyoya gittim. Küvet daha sıcak suyla dolmadan içine uzanmıştım. Baş ağrım anında hafiflemişti. Suyu kapattım ve hemen uykuya daldım.

Banyonun kapısının açılmasıyla uyandım. Güneş doğmuştu ve Eliot, karşımda bana bakıyordu.

"Orada mı uyudun?"

"Uyuya kalmışım" dedim. Kendimi biraz olsun dinlenmiş hissediyordum. Baş ağrım ise ben hâlâ buradayım diyerek pis pis sırıtıyordu.

"Ağrın mı var Eva?"

Eliot, hâlimden bir şeylerin ters gittiğini anlıyordu ama tam olarak isimlendiremiyordu. Açıkçası ben de anlamıyordum. Dün gece böyle bir baş ağrısı yaşamamıştım. Şimdi ne değişmişti peki? "Hayır" dedim. Onun kast ettiği anlamda bir ağrım yoktu.

"Yanına gelebilir miyim?"

"Durduğun kabahat."

Eliot, küvete girdi ve tam karşıma oturdu. "Off su bayağı soğumuş" dedi. O suyu ayarlamaya çalışırken onun üstüne doğru gittim. Baş ağrım tek atımlık derin bir sancıyla beni durdurmaya çalıştı. Sanki Eliot'a dokunmak için attığım her adım, aynı zamanda beni ondan uzaklaştırmaya çalışıyordu.

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin