57

314 148 1
                                    

İngiltere, Oxford

Oxford Üniversitesi

18 Kasım 2021

Neredeyse bir haftanın sonunda Patricia'nın kim olduğunu buldum ve moralim daha da bozuldu. İrlandalı olduğu her hâlinden belli olan çilli, turuncu saçlı bir kızdı ve Victoria'dan bile daha güzeldi. Eliot'ın etrafında dolanıyordu ve algıda seçiciliğim olmasa bu durumu sittin sene fark edemezdim.

Dersten erken çıkmıştım ve Eliot'ın sınıfının önünde bekliyordum. Neden böyle bir hareket yaptım bilmiyordum. Sanki sınıftan çıkar çıkmaz Eliot'ı tutmazsam başka kızların yanına gidecekti. Stone, ilerden beni izliyordu ve endişeli olduğumu biliyordu. Daha sürem vardı ve ben de Stone'un yanına gittim.

"Stone, sana bir şey sorabilir miyim?"

"Elbette efendim."

Yaklaşık iki buçuk yıl aldığım eğitimi bir kenara bırakarak Stone'a yutkunarak sordum.

"Birini korkutmak istersen ne yapman gerekir?"

"Birini korkutmamı mı istiyorsunuz efendim?"

Gözlerimi Stone'dan kaçırdım ve sesimi yükselttim.

"Ben öyle bir şey mi dedim?"

"Hayır, efendim demediniz."

Stone, hafiften gülüyordu. Telaşımı çok mu komik bulmuştu?

"Evet, demedim" diye onayladım. "Sadece teorik olarak soruyorum" diye düzelttim.

"Siz ihtiyaç duyduğunuz anda beni çağırın yeter" dedi.

Bunu yapabilir miydim acaba? Patricia'yı kenara çekip korkutabilir miydim? Tekrar Eliot'ın sınıfının önüne gittim. Zemin katta olan sınıfı pencereden görebiliyordum. Eliot'ın yanında kimse oturmuyordu. En yakınında ise bir erkek oturuyordu. Dersten sıkılmış gibi bir hâli vardı. Telefonumu çıkardım ve ona mesaj attım.

Seni çok özledim. Sınıfın önünde bekliyorum.

Eliot, masanın altından mesajı okudu ve gülümsedi. Parmakları tıkır tıkır işliyordu.

Ben de seni özledim. Birazdan çıkarım. Sana bir sürprizim var.

Sanki sürpriz kotamı doldurmuş gibiydim. Ders biter bitmez Eliot, yerinden fırladı ve tam kapıdan çıkacakken yolu havuç kafa Patricia tarafından kesildi.

"Heyy Eliot, bu akşam bir parti var. Gelmek ister misin?" dedi.

Eliot ona hiç cevap vermeden gelip beni öptü. Elini omzuma attı ve "Sürprizimi merak ediyor musun?" diye bağırarak konuştu. Arkamı dönüp Patricia'ya baktım. Dişlerini sıkmış bize bakıyordu.

Eliot'ın malikâneye değil de farklı bir yola sapana kadar gerçekten bir sürprizi olduğunu fark edemedim. Okuldan birkaç blok uzaklaşmıştık ki Eliot, bir binanın önüne park etti. Başımı kaldırıp nereye geldiğimize baktım. The Lion Brewery yazıyordu.

"Burası neresi?" dedim.

Eliot, "Gel benimle" dedi.

Üç katlı binanın en üst katına çıktık ve bir apartman dairesinin önünde durduk. Eliot, elime bir anahtar koydu. "Yuvamız" dedi. Çok şaşırmıştım. Ben Patricia ile uğraşırken Eliot, bizim için neler düşünmüştü. Boynuna atladım ve "Teşekkür ederim" dedim.

"Sen nasıl diyordun. Kendini normal insanlar gibi hissediyor musun?"

"Evet, kesinlikle" dedim.

Bir anahtarım vardı. Bu bir aitlik hissiydi. Garip sayılacak bir süre elimdeki anahtara baktım. Bir evim vardı artık. Malikânenin müze görüntüsünün aksine bir kapısı, bir kilidi ve bir anahtarı olan bir yerdi. Eliot'la benim yuvamız.

Anahtarı kilide taktım ve çevirdim. Bir kapıyı anahtarla açmayalı çok uzun zaman olmuştu ve nasıl büyük bir haz verdiğini unutmuştum. Eliot'ın elinden tuttum ve yuvamıza birlikte adım attık.

110 metrekare, üç yatak odası ve bir salonu olan şirin bir evdi. Eliot heyecanla odaları gezdiriyordu bana.

"Burası yatak odası olur diye düşündüm." Yan odaya geçip "Burasını da oğlanlara oda yaparız. Sırasıyla gelip kalırlar." Karşı oda daha küçüktü. "Burası da çalışma odası olur" dedi. Eliot, benden de heyecanlıydı. Elimi tuttu ve Amerikan tarzı mutfağı gösterdi. Eliyle boş duvarın önünü gösteriyor ve "Buraya bir kanepe alırız" dedi.

Gözlerim dolmuştu. Mutluluktan ağlamak üzereydim.

"Beğendin mi Eva?"

"Bayıldım, seni çok seviyorum Eliot."

"Ben de seni çok seviyorum Eva."

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin