28

298 138 7
                                    

Türkiye, Trabzon

Balayı

27 Eylül 2018

Eliot'ın kiraladığı tekne aslında lüks bir yattı. Ege kıyı şeridini gezmiştik ama artan halsizlik ve bulantılarım yüzünden çoğunlukla Eliot'a eşlik edemesem de denize girmiştik. Sıcak havayı da hesaba katarsak Muğla'da anca üç gün kalabildik ve Karadeniz sahillerine kaçtık. Yaylada çok güzel bir otelde kalıyorduk ve buranın havası bana çok iyi gelmişti.

Trabzon'da üç farklı doktora muayene olmuştum ve hepsinin bebeğin cinsiyetini erkek olarak gördüğünü malikâneye iletmiştik. Her normal çift gibi doktor kontrollerine Eliot'la birlikte gitmek beni çok mutlu ediyordu. Bugünkü ultrason görüntüsünde Benjamin'in gülümsediğini görmüştük. O da benim gibi çok mutlu ve huzurluydu.

Tüm bunlar ve çıkmış karnım, Eliot'ı çok heyecanlandırıyordu. Vaat ettiklerimi Allah'ın lütfuyla yerine getirmek de benim içimi rahatlatmıştı. Herhangi sürpriz bir durumda suçlanacak kişi ben olacaktım çünkü.

Hastaneden çıkarken Eliot'ın dediği bir cümle donup kalmama neden olmuştu. İstersem doğuma kadar Türkiye'de kalabileceğimizi söyledi. Sonrasında "Zaten" diye başlayan cümlesini tamamlamamıştı ama zihnim boşlukları doldurmuştu.

Zaten Göbekli Tepe'de doğum yapacaksın.

"Bunu bana ne zaman söylemeyi düşünüyordun Eliot? Ben sanmıştım ki.."

Cümlenin devamını getiremedim. Hastanede ya da en azından malikânenin sağlık katında doğum yaparım diye düşünmüştüm. Belki de malikânedeki anıtlarda. Ama şimdi tüm kâbuslarım gerçek oluyordu. Gözlerimin önüne iki T sütunun ortasında doğum yapışım geldi. Eliot'ın ve babamın elindeki keskin balta. Ana Vâris olsam da doğumdan sonra beni kurban etmeyeceklerini bilemezdim. Eliot'la evlenmiş olsam da baltayı boynuma saplamayacağını bilemezdim.

Elimle boynumu tuttum ve Eliot'ın yanından uzaklaştım. Etrafımda bir tur döndüm. Aptallaşmış gibiydim. Hastanenin önüne çıktım. Dönüp Eliot'a baktım. Ona güveniyor muydum? Aslında evet. Ya onun haberi olmadan yaparlarsa? Ya ona rağmen yaparlarsa? Benjamin'e tam kavuşacağım anda benden alırlarsa? Bir an nefes alamadım. Sonra tekrar denedim. Tekrar. Ciğerlerim temiz hava için çığlık atıyordu. Kalp krizi mi geçiriyordum? İçimde dönüp dolaşan bu sancı da neydi? Boğuluyordum sanırım. Neden nefes alamıyordum ki? Ölüyordum. Ve sonrası karanlık.

Kendime geldiğimde beni bir yatağa yatırmaya çalışıyorlardı. Temiz hava ciğerlerime doluyordu. Kulağımın dibinde bipleyen bir şey vardı. Ses çok rahatsız ediciydi ve ortam çok sıcaktı. Gözlerimi açtım. Tepedeki floresan lambanın ışığı gözümün içine girdi. Başımı kaldırdım. Burnumun üstünde bir oksijen maskesi vardı. Bir hastane odasındaydım. Eliot, yanımdaydı ama başka yöne bakıyordu. Maskeyi kaldırdım.

"Ne oldu?"

"Eva, iyi misin hayatım?"

İyi miydim? Canım yanmıyordu. Victoria mı dövmüştü beni? Vücudumu dinlemeye çalıştım. Ağrım yoktu. Nefes alabiliyordum. Sadece terliyordum, acıkmıştım ve tuvalete gitmek istiyordum. Yoksa bebeğime mi bir şey olmuştu? Hiçbir şey hatırlayamıyordum. Karnımı elledim. Şişkinliğim yani bebeğim duruyordu. Eliot, ne yaptığıma baktı.

"Bebeğimiz iyi hayatım. Panik atak geçirdin sadece."

Başımı geriye doğru attım. Sonunda psikolojik bir hastalığım olmuştu. Yaşanan onca şeyden sonra olmaması anormal olurdu zaten. O kadar güçlü değildim. Korkularımla artık mücadele edemiyordum. Neden panik atak geçirdiğimi hatırlayınca derin derin soluk alıp vermeye başladım.

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Where stories live. Discover now