Bölüm 5: Buraya ait değil

356 44 68
                                    

Kaç gün oldu bilmiyorum. Karanlık bir odadayım. Hala. Min Woo beni buraya bıraktı. Yanağımı betona koyup soğukluğunu hissettim. Açtım. Çok aç. Artık bayılmak üzereydim. Midem bulunmasına rağmen kusamıyordum bile çünkü boştu. Dilim ise kurumuştu.

Kapı açıldığında kafamı kaldırıp bakmaya bile tenezzül etmedim. Kimin geldiğini biliyordum. O şerefsiz bana hiç bir bok yapamazdı. Buraya hapsetmek dışında.

"Yani aç değiller demiştin. Artık kendini Desitili gibi hissediyor musun ? Aç mısın Jennie ?"  Diye alayla konuştu.

"Ben buralı değilim" dedim gülerek ama sesim çıkmıyordu. Sırt üstü uzandım ve ellerimi iki yana açtım. Kıyafetlerimi istiyordum. Üşüyordum ve iç çamaşırlarıyla durmak berbattı ama bunu ona söylemeyecektim.

"O zaman biraz daha kal" dedi ve çıktı. Geri gelecekti. Hep gelirdi. Tahmin ettiğim gibi de oldu. Sadece 10 dakika sonra kapı tekrardan açıldı. Bu sefer kafamı kaldırıp alayla yüzüne baktım. Elinde bir tabak vardı. Üzerinden duman çıkıyordu.

"Al bakalım" dedi ve tabağı yere koyup bana doğru itti. Kararsız bir şekilde tabağa baktım. O kadar açtım ki ağlamak üzereydim Ama yemeyecektim.

"Sana bir dakika veriyorum. Yiyebildiğini ye. Sonra çıkacağım. Tabağı da alıp" dediğinde bakışlarım tekrar tabağı buldu. Midem guruldarken gözlerim doldu.

"1 hafta oldu Jennie. Yemek istediğini biliyorum. Sadece 30 saniyen kaldı" dediğinde gururuma siktiri çektim ve dizlerim üzerinde tabağa yaklaştım. Tabağa elime aldım ve elimi ılık pirince daldırdım.

"Doldu" dedi tabağı tutup. Zaten az olan pilavın sadece yarısını yemiştim ama tabağı benden çekti. Son kez alabildiğimi aldığımda iğrenerek bana baktı.

"Kendine gel Jennie. Şu hâline bak. Sen en iyi adamımdın. Şimdi bir tabak pilav için ne hallerdesin"

"Halimden memnunum" dedim zorla. Konuşmak bile zorlaşmıştı.

" Buradan çıkmak istiyorsan yapman gereken basit" dedi ben elimdeki pilavı yerken. Ona sinirle bakıp öteki tarafa döndüm ve kafamı soğuk betona koydum. İstediği şeyi yapmayacaktım. O ise sessizce odadan çıkıp kapıyı kilitledi.

Burada doğmuş olabilirim ama buraya ait değilim. Bamdo'ya gitmek istiyorum. Oraya gidip burayı yok etmek istiyorum. Ancak böyle huzur içinde ölebilirim. Ancak bu şekilde yaşayabilirim. Burası her gün beni daha çok öldürüyor. Bunu hissediyorum.

Gözlerim dolarken biraz daha yemek diledim. Hala açtım. Üstelik o yemeği yediğim için daha fazla istiyordum. Yemeseydim belki miden biraz daha dayanabilirdi ama şimdi hiç şansım yok gibi hissediyordum. Öksürdüm. Keşke sigara olsaydı ya da alkol. Herhangi bir şey. Zaman geçmiyordu. Şuan üzerime giyeceğim bir kıyafet için bile bir çok şey yapardım.

MinWoo' un odadan çıkışından bir süre sonra- saat tanımı hâlâ yoktu- dışarıda kıyamet koptu. O kadar gürültü vardı kı Bom'un sesini duydum. Kendimi yerden zorla kaldırıp duvara dayandım.

"Min Woo ne bok yiyorsun cidden ? Aç şu kapıyı"

"Bunu yapamam Bom! Biraz daha kalacak. Onu geri istiyorum"

"Siktir git! Sana kapıyı aç dedim yoksa böbreklerini sana yediririm" diye bağırdığında göz devirdim. Yine de Bom derse yapardı bu yüzden kapı açıldı. İkisi de içeri girdi.

" Aman Tanrım! Jennie se-"

"O çeneni kapar mısın artık? " diye lafını kestim. Zaten bitik durumdaydım ve bağırıyordu. Duvarı tutunarak ayağı kalkmayı denediğimde bana doğru geldi ama elimi kaldırıp onu durdurdum.

"Yaklaşma bana!" Diye söylendim. Bom sinirle Min Woo' ya baktı.

"Ona ne yaptın böyle ?" Diye sinirle konuştuğunda ikisine baktım.

"Kıyafetim" dedim sadece. Bom üzerimi o an fark etmiş gibi uzun hırkasını çıkarıp bana verdi.

"Kıyafetlerimi bulun. Yoksa parasını verirsiniz" diye söylendim hırkayı alırken. Hırkayı üzerine geçirip kapıya ilerledim.

"Nereye gidiyorsun ? Bir şeyler ye ve üzerine düzgün bir şey giy. Ondan sonra gidersin" diye söylendi Bom. Sinirle ona döndüm.

"Yemek yemeyeceğim!" Diye bağırdım ama bunu derken bile midem isyan edercesine guruldadı.

"Ayrıca bana değil sevgiline söylen. Orospu gibi her fırsatta ona koşan sensin. Şimdi ona kızmaya ne hakkın varsa tabi! Ha o beni bir yere hapsetmiş ha sen beni yalnız bırakmışsın. İkinizin de canı cehenneme" diye söylendim ve ayaklarımı sürterek odadan çıktım. Oda Min Woo'nun barının hemen arkasındaydı. Bu yüzden oradan çıkar çıkmaz bara ilerledim.

"Bana bir votka." Dediğimde barmen beni dinledi. Önüme bir votka bıraktığında kafama dikip bardağı yere fırlattım. Odadan yeni çıkan Bom bana baktı.

"İçkiyi ve bardağın parasını biricik Bom'unuz ödeyecek" dediğimde barmen Bom'a baktı. Bom onaylarcasına kafa sağladığında ona el hareketi çekip bardan çıktım. Votka biraz ısınmamı sağlamıştı. Hem susuzluğumda bir nebze gitti. Adımlarını köprüye çevirdim. O odaya dönmek istemiyordum, o semte de dönmek istemiyordum. Bu yüzden hapis kaldığım zamanda yaptığım plana odaklandım. Mükemmel bir plan değildi ama elimdeki tek plandı. Bu yüzden başımın dönmesini eş geçtim ve dengesiz adımlarla, gizlice diğer tarafa geçtim. Pes etmedim ve sokaklarda onu aradım. Yoona'yı bir duvara yaslanmış, yanındaki kızlarla konuşurken buldum.

Ona doğru yaklaşırken önce yanındakiler dönüp bana baktı. Sonra Yoona. Üzerimde dizlerime  kadar bile gelmeyen ince hırkayı süzüp alayla güldükten sonra bakışları yüzümü buldu. Düşmek üzeri olduğum için elimi duvara koyduğunda kaşları kalktı.

"Kızlar merhaba. Acaba Kwon Jiyong'u tanıyan var mı ?" Dediğimde Yoona duvardan ayrıldı ve tam karşıma geçti. Gülümsedim. İşte bu fena halde acıtacaktı.

OTHER SIDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin