Bölüm 28: Ben bir çocuk öldürdüm.

354 43 140
                                    

Bilen bilir ben yorum attıysam o bölüm iyidir dshfk Kitap 1 k oldu bile. Allah razı olsun dsjflf Kısa ve öz bir teşekkürler sizi sıkmadan kapatıyorum. 

İyi okumalar kızlarım. 

"Bilmiyorum. Bir anda çıldırdı sanki. İpi boynuna doladı ve onu öldürdü" dedi Lisa. Yukarıdan sesi geliyordu. Kime açıklama yapıyordu bilmiyordum. Zaten ilgilenecek halim de yoktu titriyordum. 

"Oppa gözleri çok...korkutucuydu. Sanki nasıl desem ? Onu öldürmek zorundaymış gibiydi" 

"Tamam ben halledeceğim" dedi Jiyong ve kapı açıldı. Işık yüzüme vururken yine kafamı eğdim. O beni görmeden önce gözlerimi sildim. 

"Ben geldim" dedi sessizce. Kafamı kaldırmadım. Beni görsün istemiyordum. Daha da önemlisi onu görmek istemiyordum. Koluma dokunduğunda hızla kafamı kaldırıp onu ittim. 

"Bana dokunma. Ben yapmadım. Defol git buradan" dedim sinirle. Benden bir adım uzaklaşsa da gitmedi. 

"Jennie sakin ol" dedi beni kollarımdan tutarken. Tırnaklarımı onun kollarına geçirip itmeye çalıştım ama başarısız oldum. Beni bırakmadıkça sinirleniyordum. Tırnaklarımı ondan çekip boynuna doladım ve sıktım. O kadar çok sıktım ki ellerim acıdı. 

"Jennie" diye bağırdı. 

"Ben yapmadım. Ben ölmeyeceğim" diye haykırdım. Beni alt etmesi o kadar kolay oldu ki ne olduğunu şaşırdım. Boynundaki ellerimi tutup hızla tuttu ve çekti. Üzerine düştüğümde beni bir anda altına aldı ve kollarımı yukarıda birleştirdi. 

"Şimdi sakin ol" 

"Bırak beni. Dokunma" dedim hıçkırırken.

"Saki-"

"Lütfen" edim çaresizce. Üzerimden kalktığında direk kendi yerime, duvar dibine geri döndüm. Dizlerimi kendime çekerken merdivene oturuyordu. Boynunu ovalarken küfretti ve başını elleri arasına aldı. 

"Jennie-"

"Ben ölmeyeceğim"

"Seni öldürmeyeceğim" diye bağırdığında geriledim ve sırtımı duvarla birleştirdim. Bir kaç saniye yüzüme baktı. 

"Tamam sana dokunmayacağım. Hatta yaklaşmayacağım ama telefonu aç" dedi ve cebinden telefonunu çıkardı. Cebimde çalan telefonu çıkarırken ellerim titriyordu. Tereddütle ona baktım. 

"Sana ihtiyacım var. Söz  vermiştik. Hatırlıyorsun dimi ?" dediğinde ekrana baktım. Kaptan. Telefonu yavaşça açıp kulağıma götürdüm. 

"Jennie" dediğinde gözlerimi kapattım. 

"Ben yapmadım" diye fısıldadım. 

"Biliyorum" dedi sessizce. Ağlamamak için dudağımı dişledim. "Biliyorum Jennie. Sen yapmadın. Sana zarar da vermeyeceğim. Biliyorsun dimi ?"

"Ölmek istemiyorum"

"Ölmeyeceksin" dediğinde sessiz kaldım. O kadar uzun süre sessiz kaldık ki onun burada olduğunu bile unutmak üzereydim. 

"Sana ne yaptılar ?" dedi sessizce. Bakışlarımı yerden kaldırıp ona baktım. Bana ne yaptılar ? Birinin ilk defa bunu dediğini duyuyordum. Ne yaptıklarını söylesem bile beni anlar mıydı ? Bana inanır mıydı ?

"Onu ben öldürdüm" dedim ileride yatan adamı gösterip. 

"O umurumda bile değil" dedi direk. Peki ben umurunda mıyım ? Ne kadar umurundaydım ? Sende beni bir silah olarak mı görüyordun ? Yoksa gerçekten aileden biri miydim ? Neden buradaydın ? Silahına zarar gelmesin diye mi ? Beni korumak için mi ?

"Ben çok kişiyi öldürdüm"

"Hiç biri umurumda değil"

"Ben bir çocuk öldürdüm" dedim gözlerimi sıkıca kapatırken çünkü hayal kırıklığını görmek istemiyordum. Her insan gibi onunda duraklayacağını biliyordum. Benden nefret edeceğini biliyordum çünkü insanlara göre çocuklara zarar vermek etik değildi. 

"O çocuk da umurumda değil" dediğinde gözlerimi açtım ve göz göze geldik. Hafifçe gülümsedi. 

"Bende masum değilim Jennie. Kimse sandığın kadar masum değildir."

"Ama ben bir canavarım" diye itiraz ettim. Kafasını aşağı yukarı salladı ve dediğim şeyi onayladı. 

"Bende öyleyim" dediğinde merdivenden kalktı ve bana doğru tereddütle bir adım attı. Gözlerim bastığı yere kaydı. "Hatta sen benim yanımda masumsun"

"Beni tanımıyorsun Jiyong"

"Seni tanımıyorum ama kendimi tanıyorum." dediğinde karşıma oturdu. Gözüm bir saniyeliğine arkadaki cesete kaydı. Direk gözlerimi çevirip ona baktım. 

"11 yaşındaydım." dedim tereddütle. Ona neden anlatmak istediğim hakkında bir fikrim yoktu. Eğer diğer insanlar gibi çocuk öldürdüğümü bildiğinde bana iğrenircesine baksaydı ona anlatmak istemezdim çünkü umursamıyordum. Bana neden diye bile sormadan, direk nefret dolu gözlerle bakan insanları umursamıyordum ama o farklıydı. Jiyong o insanlardan farklıydı. 

"Evet devam et" dedi. Sesinin huzur verdiğini düşündüm. 

"O küçüktü sanırım. 10 yaşında gibiydi. Sanırım 10'du. Hatırlamıyorum. Aynı yerdeydik v-ve o gerçekten iyiydi. Çok iyiydi a-ama onu yakalamışlar. Bilgi sızdırırken yakalamışlar. Ona işkence ettiler" dedim telefonu daha sıkı sarılırken. Sadece sessiz kaldı.  

"Beni severdi. Beni sevdiğini herkes bilirdi. Bana kendi yemeğini vermesinden, beni korumasından, diğer çocuklarla sırf benim için kavga etmesinden bilirdik. Ona işkence etmelerine rağmen kime bilgi verdiğini bulamadılar. Beni çağırdı ve ondan laf almamı istedi. Onlara çok karşı çıktım. Onu iyileştirmelerini istedim ama benden sadece onu konuşturmamı istediler." dedim ağlarken. Elini kolumun üzerine koydu ve yanımda olduğunu belli etmek istercesine sıktı. 

"Eğer konuşmazsan oraya sen geçersin dediler. Korktum ç-çünkü o her yanı kanla kaplı bir halde...onu öyle gördükçe benim canım yanıyordu. Korkarak içeri girdim. Beni kolumdan tuttuğunu hatırlıyorum ve bana sadece beni öldür dedi. Yapamazdım. Ona değer veriyordum. Bu yüzden reddettim ve bana sadece kime bilgi verdiyse söylemesini istedim. Bana beni öldür ve yaşa dedi. Kimseyi öldürmemiştim. İleride yapacağımı biliyordum, birini öldürmemi bekleyeceklerini biliyordum ama o olmazdı. Bana değer veren tek kişiydi, beni koruyan tek kişi." dedim hıçkırırken

"Sorun değil. Geçti Jennie"

"Geçmedi. Bıçağı göğsüne bir yere sapladım. İçeri anında o ve adamları girerken, o gözlerini kapattı. Beni bir ay hücreye attılar. Onu öldürdüğüm için bana çok sinirliydiler. B-belki beni artık bırakırlar dedim, belki beni de öldürürler. Keşke öldürselerdi. Öldürselerdi geçerdi belki ama geçmedi. En iyilerinden birini kaybettikleri için, en iyilerinden birini canavara dönüştürdüler" dedim sinirle. Uzun süre sustuk. Diyecek bir şeyimiz bile yoktu. Ne onun, ne benim. 

"Hadi eve gidelim" dediğinde ona baktım. Yavaşça kafa salladım. Buradan çıkmak istiyordum. Nereye olursa olsun. 

"Şimdi telefonu kapatıyorum" dedi. Ben onaylayınca telefonu kapattı ve ve beni tutup ayağa kaldırdı. Yukarıya merdivenleri yavaşça çıktık. 

"Bu-bunu anlatmayacaksın dimi ?" dedim basamakta dururken. Kafasını eğip bana baktı. Gözlerinde kıpkırmızı gözlerimi görüyordum. Kafasını çevirdi ve kapıyı araladı. 

"Tek bir soru. eğer hatırlıyorsan bu konu sonsuza kadar açılmaz"

"N-ne ?" dedim tereddütle. Kalbim heyecanla hızlanmaya başladı. Bir eli kapıyı tutarken, omzumdaki eli beni daha da sıktı ve kafasını eğip bana baktı.  "İsmi neydi o çocuğun ?"

"GD" dedim tereddütsüz. Bu ismi unutamazdım. Kafa salladı ve kapıyı tamamen açarken kafasını çevirdi. Gülümsediğini görüyordum. 

"Tamam Jennie. Bu artık bizim sırrımız"

Şimdi diyeceksiniz ki ooo GD büyük değil mi ? Büyük. Büyük ama çocukken de böyle mini minnacık bir şeydi. Bu yüzden herkes onu küçük sanırdı. Aralarında 4 yaş var. 

Peki ne halt döndüğünü anlayan ?

OTHER SIDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin