Bölüm 43: Prensesler de ağlar.

280 41 88
                                    

"Ne diyorsun sen ?"

"Jennie biliyorum çok şaşırdım ama sakin olmalısın. Jiyong bunu öğrendiğini bilirse-"

"Sikeyim böyle işi. Sen ne diyorsun ?" Dedim. Tamam bu imkansızdı. Bu imkansızdı. O ölmüştü. Aşağıda geçen konuşma geldi aklım. Bugün geçen konuşma. Eğer hatırlıyorsan hala o küçük kız çocuğusundur.

"Jennie nolur böyle yapma ?"

"Ben yıllarca yas tuttum" diye bağırdım ona doğru sinirle yürürken.

"Jennie ben cidd-"

"Ben acı çektim. Tek başıma acı çektim!" Dedim. Hala beynim neler olduğunu anlamaya çalışıyordu ama başarısız oluyordu.

"Jennie sadece-"

"Git" dedim. Başka ne diyebilirdim ki ? Onun suçu mu vardı ? O ne yapmıştı ? Jiyong yaptı. Benden sakladı. Bilmesine rağmen.

"Jennie beraber eve gidelim. Jiyong ile konuş olmadı. Nasıl istersen onu yapalım. İstersen saklayalım."

"Onunla konuşacak bir şeyim yok"

"Böyle yapma gidecek bir yerin yok. Lütfen beni dinle"

"Opp- sadece git" dediğimde yaşla dolu gözlerini sildi. Kafasını iki yana salladı.

"Seni bırakamam bu halde"

"Git lanet olsun git. Siktir git şuradan. Hepinizin canı cehenneme. Defol" diye bağırdım ve onu orada bırakıp nehre doğru ilerledim. Beynim dönüyordu. Seunghyun'un arabaya binip gittiğini   seslerden anlıyordum. Ağlayarak nehir kenarında bir banka oturdum.

Ne diyebilirdim ki ? Jiyong benden bunu saklamıştı. Peki ben ? Bende onun kadar haksızdım.  En az onun kadar yalancıydım. Ben nasıl sinirleysem oda o kadar sinirlenecekti öğrendiklerin ama tüm empati duygularını götüne sokabilirdi. Haksızdı. Onun gözü önünde krizi girdim. Onun yanında ağladım. Onunla acımı paylaştım. Şimdi ? Şimdi hangisinin önemi kaldı ki.

"Prensesler de ağlar. Sende haklısın" dedi biri. Gözlerimi silerek kafamı kaldırdım.

"Sapık!"

"Ah evet benim. Ne güzel isim" dedi alayla ve yanıma oturdu. "Ne oldu ayrıldınız mı ?"

"Ne ?"

"Tabi oda haklı. Benim gibisini bulamadığı için uzun bir ilişkisi olmaz" dediğinde kaşlarımı çattım.

"Ne diyorsun sen ?"

"Hanbin diyorum. Ayrılmadınız mı ?"

"Bütün YG'yi bir eve hapsetmek ve onları yakmak istiyorum ve sen bana Hanbin diyorsun!" Dedim sinirle. Elini omzuma koydu.

"Ayrılık acısı zordur derle-"

"Ayrıldığım falan yok amk! Zaten çıkmıyorduk" dediğimde eli omzumdan düştü.

"O pisliği öldüreceğim beni kandırdı" dediğinde gözlerim yine dolmaya başladı.

"Listeye birini daha eklemek istersem onu da öldürür müsün ?" Dediğim de kahkaha attı.

"Ağlama bir erkek için değmez"

"Hadi ama bana Hanbin'in sevgilisi olduğunu öğrendiğinde ağlamadığını söyleme"

"Ağlamadım. Ağlarsam gözlerim şişer." Dediğinde onun ne kadar Dara'ya benzediğini düşündüm.

"Tamam biraz ağladım. Sadece biraz" dedi. Tamam kesinlikle Dara'ya benziyordu.

"Bu daha karmaşık bir olay. Yalanlar ve ihanetler üzerin dolu" dedim. Omuz silkti. Sonunda titreyen telefonumu çıkardım. Lisa. Açmayıp kucağıma bıraktım.

"Anlat bakalım ne kadar karmaşık"

"Ölmüş olması gereken birinin aslında yaşıyor olduğunu düşün. O kişinin beni bırakıp gittiğini ve ölü kalmayı tercih ettiğini düşün. Öyle bir şey"

"Vay canına. Senden gerçekten nefret ediyor olmalı" dediğinde dudağımı ısırdım ve yoldum. Kan tadı ağzıma dolarken sinirle çalan telefonu elime aldım ve kapattım.

"Bence aç. Birini o kadar merak etmiyorsan o kadar aramazsın"

"Gitmek istemediğim yerlere çağıracak beni"

"O zaman ondan önce sen çağır onu" dediğinde ona baktım. Gülümsedi ve ben tekrar ne kadar güzel olduğunu düşündüm. Küt saçları omzuna düşüyordu ve yine aynı kulaklık boynunda asılıydı. Telefonu açıp kulağıma götürdüm.

"Seni gebereceğim Jennie. Seni mahvedeceğim"

"Evet iyi olup olmadığını da sorabilirsin!"

"İyi misin ?" Dedi. Sesinde belli bir panik vardı ve  arkadan Jisoo ve Rose'un sesi geliyordu.

"Değilim" dedim ağlamaya başlarken. "Hiç iyi değilim Lisa"

"Hemen eve ge-"

"Lalisa. Benim için yemek saati kuralını çiğner misin? "

"Ne ?"

"Şuan oraya gelemem"

"Neredesin söyle hemen"

"Nehir kenarında. Nolur kimseye söyleme" dediğimde cevap vermeyip telefonu kapattı. Sapığa döndüm.

"Artık ağlamayı keser misin ? Etrafım hep ağlayan insanlarla dolu zaten" dediğinde gözlerimi sildim.

"Sana zarar vermek istedi mi ?" Dedi. Jiyong'dan bahsettiğini o bilmiyordu ama ondan bahsediyordu. Jiyong'un hayatıma girdiğimden beri neler yaşadığımızı hatırladım.

"Pek sayılmaz" dedim beni bir kaç kere boğazlamasını göz ardı ederek.

"Peki yanımda durdu mu ? Senin için endişelendi mi ?" Dedi. Hastayken başımda durduğunu hatırladım. Kriz geçirirken bana sarılmasını, her yardım et dediğimde edişini, kıyafet için ağlamama sinirlenmesini ve dünü hatırladım.

"Durdu. Yanımda durdu"

"Peki onun sana ihanet ettiğini bildiğini biliyor mu ?" Dedi bana dönerken. Kafamı iki yana salladım. Seunghyun benim bildiğimi söylemeyecekti. En azından tek başınayken söylemeyecekti.

"O zaman sus kızım. Bilmiyor gibi yap ve onu ne olursa olsun yanında tut"

"Bu pek iyi bir tavsiye değil"

"Herkes hayatının bir döneminde ihanete uğrar. Ihanete uğradıktan sonrası önemli. Ne oluyor bilmiyorum ama ben olsam öyle yapardım" dediğinde yavaşça kafa salladım.

"Aslında mantıklı sapık"

"Aişh bana sapık deme! Adım Go Eun"

"Jennie. Kim Jennie" dedim elimi uzatırken. Elimi tutup salladı.

"Jennie Kim. Tanıdık geliyor"

"Emin ol tanışmamışızdır" dediğimde telefonumdaki saati görüp ayağa fırladı.

"Lanet olsun geç kaldım. Hadi ben kaçar" dedi ve koşmaya başladı.

"Kendine dikkat et Go Eun" diye bağırdım arkasından. Arkasını dönmeden el salladı ve nehir boyu koştu. O bir nokta gibi görünene kadar onu izledim. Derin bir nefes aldım. Ben ne halt yiyecektim ?

"Jennie" diye bağırdı Lisa. Arkamı dönüp sesin geldiği yere baktım. Tek başına gelmişti. O motorundan inerken ona doğru koştum ve indiği gibi sarıldım.

"Teşekkür ederim Lisa. Teşekkür ederim"

OTHER SIDEWhere stories live. Discover now