Bölüm 20: İyi bir hayat yaşa

284 43 75
                                    

Eve girdiğimde odalardan ses gelmiyordu. Direk kaldığım odaya girdim ve dolabımın anahtarını sakladığım yerden alıp açtım. Sırt çantamın içine hepsini tıkmak zorunda kaldım. Tam çıkacağım sırada bilekliğim aklıma geldi. Yastığımın kılıfını açıp bilekliğimi çıkardım ve çantaya attım. Son olarak partiye giderken Hyuna'dan çaldığım telefonu da çıkardım ve görmesi için yatağın üzerine attım.

"Hey" dediğinde kafamı kaldırıp Bom'a baktım. Terlemiş ve nefes nefeseydi. Buraya kadar koşmuş gibi duruyordu.

"Ne oldu ?" Dedim ayağa kalkarken. Odaya girdi ve kapıyı kapattı.

"Nerelerdeydin ? Bir kaç çocuk seni gördüğünü söylediğinde koşarak buraya geldim. Bir dakika sen bir yere mi gidiyorsun ?" Dedi çantamı gösterip. Sadece kafa salladım. "Nereye ?"

"Seni ilgilendirmez. İşine bak"

"Jennie Min Woo bunu duyarsa biliyorsun"

"O zaman ben bu semtten çıkana kadar duymamasını sağla" dedim sinirle. Sevgilisiydi. Herhalde lafını geçirebilir ya da onu oyalayabilirdi.

"Jennie...nereye gidiyorsun? "

"Neden soruyorsun ? Ben size sordum mu ? Önce Jisoo sonra sen! İkinize de tek kelime etmedim. Sizde bana etmeyin!" Dedim yüksek sesle. Kaşları çatıldı.

"Jisoo'yu gördün mü ?"

"Saçmalama. O orospu kim bilir nerede! Of cidden Bom çekil yolumdan" dedim sinirle o ise sanki aksini demişim gibi karşımda durdu. Elini omzuma koydu.

"Madem gidiyorsun...bana arada iyi olduğunu söyle olur mu ?" Dediğinde elini ittim.

"Merak etme buraya da sıra gelecek. Sadece bekle. Önce onları halledeceğim. Sonra sizin için geleceğim" dedim ve ona omuz atıp kapıya ilerledim.

"Lütfen başına bela açma! Jennie madem gidiyorsun düzgün bir hayat yaşa. Benim için"

"Şansına küs ki senin için kılımı bile kıpırdatmam" dedim ve evden çıktım. Bom haber aldıysa Min Woo'da almıştır. Elimi hızlı tutmalıydım. Koşar adım karşı sokağa kaldım. Çantamın diğer kolunu da geçirdim ve koşmaya devam ettim. Köprünün oradan geçemezdim çünkü henüz hava aydınlıktı. Düşünmek için duvarın dibine çöktüm.

"Jennie'yi gördün mü ?" Dedi biri. Korkuyla öylece kalakaldım.

"Jennie de kim ?" Dedi kız. Nefesimi tutup olacakları bekledim.

"Bom'un kardeşi" dedi çocuk. Evet belki Jennie denilirse tanınmazdım ama Bom'un kardeşini herkes tanırdı çünkü herkes Bom'u tanırdı. Kızın ne dediğini duymadım. Birilerinin koştuğunu görünce tek katlı bir evin bahçesine girdim ve ağaçların arasına saklandım. Dizlerimi kendime çektim ve kafamı yasladım.

Keşke telefonu bırakmasaydım. Bırakmasam bile Jisoo'nun numarası yoktu. Ona haber veremezdim. En mantıklı olanı biraz beklemekti. Beni bulamayınca vazgeçeceklerdi. O zaman kaçıp diğer tarafa geçebilirdim. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım.

Gözlerimi açtığımda hava kararmıştı. Uyuyakalmama küfredip hızla ağaçların oradan çıktım. Hızla koşmaya başladım. Neler olduğunu düşünecek vaktim bile yoktu. Jisoo ile ayrıldığımız sokağa daldığımda orada değildi. Tabi ki bu kadar saat beklememişti. Tanrım napacaktım ?

"Jen...Jennie " sesi Jisoo bir arabanın arkasından çıkıp bana yaklaşırken. Onu gördüğüm için rahatlamıştım.

"Sen neredeydin ? Kaç saattir yoktun ?" Dedi sinirle ve beni tuttuğ gibi çekiştirmeye başladı. Elimi tuttu ve koştuğunda ona eşlik ettim.

"Ne yakabilirim ? Olaylar çok karıştı"

"Gerçekten son endişemiz bu olsun. Saat 11" dedi. Yani ? Ne anlamam gerekiyordu ? Eve girdiğimizde Jisoo elimi bıraktı ve direk mutfağa ilerledi. O kadar açtım ki bende peşine takıldım. Mutfaktaki büyük masa da herkes oturuyordu ama kimse önündeki yemeğe dokunmuyordu.

"Selam. Biz ge-" sustum. Sustum çünkü Jiyong ikimize döndü. Büyük bir gürültüyle aandalyesini bize doğru çevirdi ve elini masaya koydu.

"Saat kaç ?"

"11" dedim sakince ve tezgaha ilerleyip kendime su doldurdum. "Telefonun yok mu ? Ah burada saat vardı aslında"

"Saat kaç ?" Dedi tekrardan. Tamam sadece saati soruyor olabilirdi ama bunu bile korkunç yapmanın bir yolunu buluyordu.

"Özür dileriz oppa. Ge-"

"Buradaki herkes bu masa da 3 saattir sizin gelmenizi bekliyor" diye bağırdığında bardağı sessizce tezgaha koydum.

"Şey yiyebilirdiniz...bunu dert etmeyiz" dediğimde Jiyong bana döndü.

"Sen nesin ? Anlaman mı kıt ? Bu eve girdiğinde kurallar sana açıklandı dimi ?"

"Ah en azından iyi olup olmadığımızı sorabilirsin. Başımıza bir bok gelmişte olabilirdi dimi ?" Dedim sinirle. Jiyong yerinden kalktı ve bana doğru yürümeye başladı. Korkuyla geri giderek duvara çarptım.

"Neredeydiniz Jisoo ?" Dedi bana bakarken. Tutunarak Jisoo'ya baktım. Herkes gibi bize bakıyordu.

"Oppa Jennie'yi kaybettim yanlışlıkla. Onu arıyordum. O yüzden geç kaldık. Buraları da bilmiyor ya" dediğinde bakışlarımı Jiyong'a çevirdim. Yemiş miydi ? 

"Telefonla neden aramadı seni ?" Dedi bana. Şuan ne yaptığını biliyordum. İkimizin diyeceklerini karşılaştırıyordu.

"Telefonum yok" dedim dürüstçe.  Uzun parmakları çenemi buldu ve sıktı.

"Yemek ye sonra odama gel. Aşağı" dedi ce mutfaktan çıkıp gitti. Yutkunarak masada oturanlara döndüm. Chaerin masanın diğer ucundaki sandalyeyi gösterdi.

"Bizi bu kadar beklettiğiniz için yemekleri ısıtmak sizin göreviniz" dedi Seunghyun. Ben Jisoo ile yemekleri ısıtırken onlar kendi aralarında muhabbete dalmıştı bile. Jisoo ile göz göze gelince göz kırptım. Bu işten de sıyrılmıştım. Jisoo sadece güldü. Sonunda ikimiz de masaya oturduk.

"Kızlar haber vermeliydiniz. Çocuklar sokakta sizi aradı" dedi Youngbae. Kaşlarım havaya kalkarken ona döndüm.

"Ama biz.."

"Hanbin sizi semtte gördüğünü söyleyince bizimkiler geri döndü." Dediğinde kafa salladım. Demek ki birbirimizi bulduğumuz gibi Jiyong'a haber gitmişti.

"Jennie...Jiyong sizin iyi olduğunuz haberini aldığı için direk size kızdı. Ayrıca bence onunla böyle konuşma. Bazen gerçekten ne yapacağı belli olmuyor" dedi Seunghyun. Kaşığını yavaşça masaya bıraktım. Hafifçe elime vurdu.

"Yemeğini ye. Sadece seni düşünüyorum" dediğinse gülümsemeyi denedim ve ayağa kalktım.

"Ben doydum. İzninizle Jiyong'un yanına geçeceğim" dediğimde Seunghyun kafa salladı. Tabağımı kaldırıp mutfaktan çıktım.

"Bizim aşağı inmemiz yasak. O nasıl iniyor? " dedi Lisa fısıltıyla. Bu duruma sinir olduğu belliydi. Geriye dönüp benim yerime gidebileceğini söylemek istedim ama yavaşça salonun köşesinde, merdivene ilerledim. Karanlık basamaklardan indikten sonra tanıdık zayıf ışık koridoru aydınlattı. Karşımdaki kapıya doğru ilerledim ve kapıyı tıkladım.

"Gel" dedi bu sefer. Derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım. Yine ne bekliyordu acaba ?

OTHER SIDEWhere stories live. Discover now