Bölüm 30: Yalanlar sonsuz bir döngüdür.

296 44 77
                                    

"Aşağı kattaki iki oda bana ait bildiğiniz gibi" dedi Jiyong. Hep birlikte mutfaktaki masada oturuyorlardı. Ben hariç. Beni banyoda sanıyorlardı. Öyleydim de zaten sadece yeni çıkmıştım. Bu yüzden konuştuklarını duyunca aralarına katılmadım ve duvarın dibine saklandım. Belki saçmalıyordum ama bensiz ne konuştuklarını merak etmiştim.

"Evet" dedi Seunghyun.

"Lisa'nın Jennie'yle kalmasına gerek yok. Tek boş mekan var. Aşağıdaki ardiye. Biraz küçük ama Jennie'nin salonda yatmasından iyidir. O ardiyeyi boşaltalım. Jennie oraya geçsin" dediğinde sırtımı duvara yasladım.

"Ama aşağı kata inmek yasak değil mi ?" Dedi Minzy. Ben ise onaylarcasına kafa salladım.

"Sorun olmaz. Ben halledeceğim" dedi Jiyong. Bir kaç saniye süren sessizlik içinde kalbim hızlandı.

"Ama bu ne kadar doğru? " dedi Chaerin. Kaşlarımı çattım.

"Nasıl yani ?"

"Onu doğru düzgün tanımıyoruz Jiyong. Onu buraya davet ettin, ona özel dedin ama bize başka bir şey demiyorsun. YG birbirinden gizli bir şey yapmaz ama nedense Jennie hakkında her şeyi bizden gizliyorsun" dedi. Tamam Belki bir nebze sinirim bozulmuştu ama Chaerin haklıydı. Haklı sayılırdı. Açıkçası Jiyong'un aksine Rose ve Jisoo'dan laf almak kolaydı. Eğer benim hakkımdaki planlarını onlara anlatsa öğrenirdim. Bu da işime gelirdi.

"Çünkü tam net bir planım yok. Kesinleştiğinde söyleyeceğim. Araştırıyorum."

"Onun hakkında net bir şey bilmeden aramıza alman ne kadar hoş!" dedi Dara. Bir gürültü koptuğunda Jiyong'un bir şey fırlattığını tahmin ettim çünkü artık onu tanıyordum.

"Bir söz var. Dostunu yakınında tut, düşmanını daha yakında. Gözüm onun üzerinde. Sizin de olsun" dedi beklediğimin aksine sakince. Bu biraz kalbimi kırmıştı. Tamam baya kırmıştı. Sonuçta bana sırrını bile vermişti dün gece. Belki de bir sır değildi.

"O zaman Lisa'nın yanında kalmaya devam etsin." Dedi Youngbae

"Aslında Lisa' da bu durumdan memnun değil. Onunla aynı odada kalmaktan" dedi Rose. Kafa salladım. Evet değildi.

" Neden aşağı iniyor ama ? "

"Of ne sorguladınız! Salonda kimseyi görmek istemiyorum. Özellikle uyurken." Dedi sonunda sinirle Jiyong. Tabi gizli gizli girip çıkamıyordu beyefendi!

"Tamam. Aşağıdaki odayı o alsın. Daha iyi olur" dedi Seunghyun.

"Bence de" diye sessizce onayladı Jisoo. Sonunda herkes onaylandığında bir sessizlik oldu.

"Oppa...boynuna ne oldu ?" Dedi Rose. Acaba söyleyecek mi diye düşünürken tırnaklarımı ağzıma götürdüm.

"Biri saldırdı. Önemli değil"

"Kim ? Kim yapabilir ki sana bunu ?"

"Tanımıyorum"

"Daesung araştırsın" dedi Youngbae.

"Sence ben Youngbae. Ben bana saldıran birini yaşatır mıyım ?" Dediğinde bir sessizlik daha oldu. Merdivenleri sessizce çıktım ve indiğimi belli etmek istercesine gürültüyle indim. Mutfağa daldım.

"Ah herkes burada. Kahve isteyen var mı ?" Dedim onlara bakarken. Arkamdan neler konuştuklarını bilip yüzlerine gülmek zordu ama eğlenceliydi de. Hepsinin gerçekte ne düşündüğünü biliyordum. Yapmacık tavırları eğlenceliydi.

"Ben alırım" dedi Seunghyun. Tezgaha ilerlerken kafa salladım.

"Tamam dağılabilirsiniz. Mino sen Jin Woo ile işinizi halledin. Akşam haber verirsiniz bana" dedi Jiyong. Herkes ayaklanırken iki kupaya kahve koydum.

"Jennie ve Lisa. Dün swordsa uğramadınız. Bugün gidin." Dediğinde Seunghyun'a kahvesini verdim. Lisa ile göz göze geldik. İkimiz de aynı anda kafa salladık.

"Son olarak Jennie bugün aşağıda bir oda boşalacak. Yatak yok. Bu yüzden kızlarla daha sonra eşya almak için çıkın."

"Ama bende" dedim ama o cüzdanını çıkarmıştı bile. Param yok diyecektim ama Jiyong bana siyah bir kart uzattı.

"Sende ne ?"

"Yok bir şey"

"Almayacak mısın? " dedi kartı işaret ederken. Siyah karta baktım.

"Seninki gelene kadar sende kalsın. Şifreyi sana mesaj atarım unutma diye." Dedi. Kartı aldığımda ise dönüp gitti. Mutfakta ben, Lisa, Seunghyun ve Daesung kaldık.

"O zaman ben hazırlanayım" dedi Lisa mutfaktan çıkarken. Seunghyun ise sessizce kalkıp gitti. Daesung ile aynı ortamda olmanın verdiği rahatsızlıkla bende çıkmak için kapıya döndüm.

"Jennie"

"Efendim...oppa" dedim ona dönerken. Korkulacak bir şey yok. Adam yemiyor ya! Sadece normal bir konuşma olacak.

"Senden aldığım numara var ya" dedi masadan kalkıp bana doğru yürürken. "Hani şu parti için sana mesaj atan"

"Ah evet"

"Onu buldum" dediğinde elimdeki kupayı daha sıkı tuttum. Gerçekten bulmuş muydu ?

"Kendisi buradan bir kız. İsmi Sana. Aslında onu tanırım. Partileri severdi ve hep gelirdi. Her şifreyi bilmesi normal" dedi sakince. Göz göze geldik. Bakışlarım boynuna doğru uzanan yara izine kaydı.

"Ama ölmüş"

"Cidden mi ?" Dedim ve bunu derken umarım gerçekten de şaşırmış görünüyorumdur.

"Evet maalesef. Neyse bu çok da sıkıntı değil ama neden öldüğünü henüz bulamadım. Senin bir fikrin var mı ?"

"Nereden bileyim oppa ? Belki kaza fa-"

"Öldürülmüş. Boğulmuş yani. Eh sessiz bir ölüm ama birini boğmak zordur. Cidden zordur Jen. Bilir misin ?" Dediğinde zorla gülümsedim.

"Bilmem. Daha önce kimseyi boğ-" dedim ama durdum. Ya Jiyong söylediyse ?  Sonuçta beni düşmanı olarak görüyor. O söylemese bile Lisa söylemiş olabilir. Çok yüksek bir ihtimalle söylemiştir.

"Cesedini partiden iki gün sonra bulmuşlar. Köprünün o tarafta bir yerlerde ama ölüm raporuna göre 3 gün ölü kalmış"

"Garip" dedim zorla. Midem kasıldı. Daesung benim aksime çok rahattı. Tabi ki rahattı beni yakalıyordu ve bu işte iyiydi. Çok iyiydi.

"Bence de garip.  Neyse merak etmişsindir diye dedim. Sonuça tanımadığın bir kızın attığı mesajla, sırf eğlenmek için partiye geldin. Eh sanırım sen de fazla merak var" dediğinde kupayı tezgaha bırakmak için döndüm. Onun yüzüne daha fazla bakamazdım.

"İyi oldu oppa."

"Başka bir şey öğrenirsem haber veririm"

"Mutlaka haber ver. Merak ederim. Sonuçta o kızla hiç bir ilgim yokken beni oraya çağırmasında ne gibi bir mantık var bilemedim" dedim ve tezgaha sırtımı yasladım. Kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Tabi bunu nasıl öğreneceksin onu daha çok merak ediyorum. Ölü biriyle konuşmak için sanırım ayin falan yapacaksın. O da tutarsa" dedim. Tamam onu kışkırtmak istemiyordum ama lanet olası çenem nedense hep en olmadık yerde düşüyordu. Asla altta kalmak istemiyordu. Yalanlar ise sonsuz bir döngüydü. Ufak biriyle başlarsın, çığ gibi büyür ve en sonunda seni ezer geçer. Tabi bir duvara toslamazsa.

"Merak etme. Ben halledeceğim" dediğinde Lisa mutfağa girdi. Gülümsedim.

"Güzel ben artık gideyim. İş beklemez"

OTHER SIDEWhere stories live. Discover now