Bölüm 10: İki küçük önemsiz noktayız.

298 40 77
                                    

Huzursuzca yerimden kıpırdadım. Zaten sessiz olan ev şimdi sanki daha da sessizliğe gömülmüştü. Seunghyun'u odasından etmiştim.   Adam neredeydi bilmiyorum bile. Üstelik susamıştım. Yavaşça yerimden kalktım ve aşağının yolunu tuttum. Herkes çoktan uyumuştu yoksa evde böyle gezinmek yerine birinden su isterdim çünkü Chaerin odadan çıkmamam için beni tembihlemişti.

"Siktir ya of" diye bir ses duyduğumda merdivenlerin başına kalakaldım. Salonda biri vardı. Hayır salonda Jiyong salağı vardı.

"Lisa sen misin ?" Dedi Jiyong. Hareket bile etmedim beni nasıl gördü oradan ?

"Lisa şu viski bitti. Yenisini getirsene" dediğinde merdivenlerden inmeye başladım. Belli ki sarhoştu. Dediğini yapmalı mıydım ? Merdivenleri bitirip salona indiğimde göz göze geldik. Alayla gülerken geriye yaslandı.

"Nerede ?"

"Aman kalsın. Evimde hiç bir yere dokunma. Ben alırım" dedi kalkarken ama o kadar sarhoştu ki koltuğa tekrar düştü.

"İstiyor musun istemiyor musun ?" Dedim son kez. Ona bir şey getirmek için yanıp tutuşmuyordum.

"Mutfakta. Ahşap bir dolap var."

"Mutfak nerede ?" Dediğimde hemen arkamdaki kapıyı gösterdi. Adımlarımı o yöne çevirdim ve mutfağa girdim. Büyük buz dolabını açıp kendime bir su çıkardıktan sonra buz dolabından bile büyük olan ahşap dolaba yöneldim. Mutfakta evin geri kalanı gibi büyüktü. Dikdörtgen mutfağın üç duvarıda dolaplarla kaplıydı. Tam ordasında bir ada ve onu çevreleyen 6 sandalye vardı. Bahçeyi gören cam kenarında ise kocaman bir masa, mutfağın geri kalanı gibi siyah ve ahşap renkteydi. Bir viski alıp salona geri döndüm. Viskiyi tam önündeki sehpaya bırakıp kendimi koltuğa attım ve suyun kapağını çevirdim. Açamaya uğraşıp beceremeyince sinirle onu da masaya bıraktı. Jiyong kendi şişesinin kapağını açıp buz dolu bardağa boşalttıktan sonra su şişesini aldı ve açıp bana uzattı.

"Bir şişeyi açamayan birine göre çok konuşuyorsun"

"Şişenin kenarları hep elimi kesiyor. Ayrıca demek ki yeteneklerim arasında şişe kapağı açmak gibi gereksiz bir şey yok"

"Bu bir yetenek bile değil" dedi sırıtırken. "Herkes şişe açabilir"

"Ama herkes benim gibi silah kullanamaz" dediğimde bardağını alıp arkasına yaslandı. Gözleri beni bulduğunda bir bacağını diğerinin üzerine attı.

"Bu saatte neden ayaktasın ? Bir şeyler mi çalacaktın yoksa evdeki olayları birine mi yetiştireceksin ?" Dediğinde omuz silkip açtığı suyu aldım.

"Hep bu kadar şüpheci misin ?"

"Bunu sorman bile bir şey sakladığını haykırıyor"

"Herkes bir şeyleri saklamaz mı zaten ?" Dediğim de bir kaç saniye yüzüme baktı ve kafasını geriye yasladı.

"Burada kimse birbirinden bir şey saklamaz" diye mırıldandı.

"Ah hadi ama Jiyong bana sırrın olmadığını söyleme" dediğimde gözlerini yumdu.

"Ben buraya ait değilim" diye mırıldandı. Kaşlarımı çatarak onu izledim. Boynunda bir taç dövmesi vardı. Bütün YG ekibinde vardı. Hepsinde taçların şekli değişse de hepsi taçtı sonuçta. O YG'dendi. Buraya aitti.

"Sorumun cevabını almadım ve cevapsız kalan soruları sevmem"

"Şu içmek için kalktım" Dediğim de kıkırdadı. Gözlerini açmadan içkisinden bir yudum aldı. Gözlerim yüzünden adem elmasına kaydı. Sonra kafamı hızla salona çevirdim. Evin ön duvarı full camdı. Salonun tavanı 7-8 metre yükseklikteydi ve kapıdan girer girmez karşında merdiven oluyordu. Sol taraf mutfağa, sağ taraf ise büyük salona açılıyordu. Salonda kocaman u şeklinde bir koktuk, bir kaç tane de tekli koltuk vardı. Koltukların ortasında bir orta sehpa vardı. Salonun arka kısmına doğru bir kaç oda olsa da asıl odalar yukarıdaydı. Merdivenlerin en üstünden salonun tamamı görünüyordu. Burası fazla modern ve ferahlatıcıydı. YG'den böyle bir şey beklemezdim.

"Beğendin" diye sorarcasına konuştuğunda ona döndüm. Gözlerini açmış bana bakıyordu.

"Ev evdir. Kafanı sokacak bir yer olsun yeter işte"

"Burada öyle değil işte" dedi ve elindeki bardağı bitirdi. Bardağı masaya koyarken dirseklerini dizlerine dayadı. Gözlerini ise sehpadan ayırmadı.

"Burası toparlandığımız yer. İyileştiğimiz, ağladığımız, güldüğümüz yer." Dedi ve siyah kapıyı gösterdi. "O kapıdan çıktığında ise bunların hiç birini yapamazsın çünkü dışarıdakiler bir akbaba gibi zayıf anını bekler"

"Anlıyorum"

"Anlayamazsın. Sen YG'den değilsin"

"Dünya YG etrafında dönmüyor"

"Herkesin kendi dünyası var. İşte burada" dedi kafasını işaret ederken. Gözleri hala dalgın bir halde sehpadaydı.

"Sizin dünyanızla şuanlık ilgilenmiyorum. Burası benim dünyam ve burada her şey YG'nin etrafında dönüyor" dedi. Şuan sarhoştu bu yüzden söylediklerini pek umursamıyordum. Uykuma geri dönmek için ayağa kalktı.

"Peki sen Kim Jennie ? Senin dünyanda neler var ?" Dediğinde olduğum yerde kaldım. Soyadımı öğrenmişti bile. Kalbim deli gibi atarken sakin olmaya çalışıp ona döndüm.

"Benim dünyam senin dünyan diye bir şey yok Jiyong. Bir tane dünya var ve o dünya ne senin ne de benim etrafımda dönüyor. Biz bu dünya da iki küçük önemsiz noktayız. Ne büyüyecek ne de fark edileceğiz.  Sadece yok olup gideceğiz"

"O zaman dünyanın şuan kimin etrafında döndüğü sikimde bile değil. Öylece yok olup gitmeyeceğim Jennie. Bir gün dünya bizim etrafımızda döndüğünde seyret"

OTHER SIDEOnde histórias criam vida. Descubra agora