8.Bölüm: Emanet

725 417 260
                                    

***

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

***


*Deniz'in anlatımından*

Suratındaki endişeli ifade beni üzmüştü. Amacım onu endişelendirmek değildi asla. Ama belli ki korkmuştu. Bilmiyorum, bilemiyorum. O bana içini açmıyor henüz, beni yanına almıyor. Yaptığım veya yapabildiğim şeylerin arkasında olduğum sürece de belki bana hiç güvenmeyecek. Değişmem lazım. Onu daha iyi koruyabilmem için, güvenini kazanabilmem için değişmem lazım.

Açelya, Demir ve Dilara'ya henüz hiç bir şeyi bilmedikleri için babamın çağırdığını söyleyip okuldan sonra çıkmıştım. Oysa biliyordum ki yeryüzünde baba diyebileceğim tek kişi, bundan yıllar önce dünyadan göçüp gitmişti.

Kendimi sokaklara bıraktım. Sokaklar dedim, beni sarmalayın. Çünkü size ihtiyacım var. Siz diğerleri gibi değilsiniz, vurmazsınız sırtımdan. Ezmezsiniz beni, yoldaş olursunuz, anlarsınız. Biliyorum, çocukluğum. Biliyorum altı yaşım, biliyorum on yedi yaşım... Kaçmadım ama zordu yaşamak, bunu da biliyorum ve ürküyorum. Geleceğimin beni perperişan bir hale getirmesinden ürküyorum.

Ben Deniz.

Deniz Yelkenci.

İsmimin yanına getirmeye çalıştıkları diğer isimlerden hep nefret ettim. Adım hiç bir zaman Yelkenci ismini terk etmemek üzere yeminli çünkü.

Yürüyorum. Adımı aldığım suların dalgaları kıyıları döverken sırtımda çantamla yürüyorum. Varmak istediğim bir yer yok, bir yuvam yok. Benden hepsini çok küçükken çaldılar.

Önce annem terk etti bizi. Ardından babam göçtü dünyadan. Sonra da Deren'im... Benim canım yandı, çok acıdı ama yuttum. Benim bir yuvam vardı, yıktılar. Benim canımı çok kez söküp aldılar içimden. Ben yutkunamadım çoğu zaman. Yaralarım geçmedi, iyileşmedi, kabuk bağlamadı. Ben büyüdüm, bir bıçak daha sapladılar göğsüme. Karşı çıktım, bir kez daha... Şimdi baş kaldırıyorum ve karşılaştığım şey yine aynı. Hatta daha da acısı... Bana, benim canımı yakarak zarar verseler ayağa kalkıyorum her seferinde. Ama bana, tıpkı çocukluğumda olduğu gibi emanetlerimin canını yakarak zarar vermeye çalışıyorlar. İşte bu en acısı ve ben bunun üstesinden gelebilecek miyim bilmiyorum.

Bu sefer her şey çok daha farklı geliyor gözüme.

Yürüdüğüm deniz kenarında birden ıslanmaya başlıyorum. Kafamı gökyüzüne çevirdiğimde ise kara bulutlar selamlıyor beni. İçimden geçiriyorum, mırıldanıyorum.

"Gökyüzü ne kadar da güzel..." sonra bir tebessüm yayılıyor dudaklarıma. İçim ısınıyor.

Yıllar öncesi geliyor aklıma. Onu ilk görüşüm canlanıyor zihnimde. Pek değişmemiş diyor bir iç sesim. Sonra diğeri fısıldıyor, saçları diyor. Saçları beline kadardı, şimdi kısa. Kısa ama hala turuncu. Ona yakışıyor. Gözlerini anımsamaya çalışıyorum, uzaktan izlediğimde bile parlayan ela gözleri vardı diyorum. İç sesim yine ele geçiriyor beni, şimdi bir karanlık hapsolmuş elalarına diyor. Koyu, karanlık ve siyah... Onu bu hale getiren yaşadıklarıdır diyorum, susuyor. Susuyor çünkü tek kelime daha etmek kalbine bir yük, boğazına bir yumru oturtuyor.

MOR MENEKŞEWhere stories live. Discover now