28.Bölüm: Öp Beni

491 237 594
                                    

***

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

***

Taksiye bindiğimden beri tek kelime etmeden cam kenarına büzüşmüş bir şekilde duruyordum. Deniz'in orada ne işi olduğunu veya beni nasıl bulduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yok iken sessizliği tercih edip sormuyordum.

Kulaklarım Ozan'ın sözleriyle yankılanırken, gözlerimden seyrek seyrek yaşlar akıyordu. Kesikli nefeslerime, içimde tutamadığım hıçkırıklarım eşlik ediyordu. Camdan süzülen kar tanelerine o kadar yakındım ki, bazılarının kristal şekillerini ve cama her değdiklerinde kayboluşlarını seyredebiliyordum.

Kar yağıyordu, hani lapa lapa derler ya öyle işte. Kar kadar masum olmayı dilerdim hep. Onun kadar bembeyaz, onun kadar narin ve onun kadar yumuşak olmayı... İlk kar olup, sevenlerin üzerine yağmayı isterdim mesela. Onlara ayrılmayacaklarının müjdesini verip ellerine değdiğimde usulca erimeyi...

Ben kar olsam, şuan ki gibi olmazdım. Üşütmezdim çaresiz kalanları, göz yaşı akıtıp hıçkırıklara boğulanları... Onları hüznünü almaya çalışırdım, buz tutmazdım. Ama bu kar acımasız, beni tir tir titrettiği gibi içime de çöküyor. Nerede o hayran olunası karlar? Geçmişte mi kaldılar, hem de bu kadar çabuk?

"Dilara." biri bana sanki çok uzaklardan sesleniyormuş gibi hissediyordum. Duysam bile cevap vermeye takatim yok gibiydi.

"Dilara, uyan hadi geldik." korkak temaslar hissediyordum kollarımda. Ses ise sanki uyanmamdan çok uyumamı istiyor gibiydi. Gözlerimi hafif aralamaya çalıştığımda başımın zonkladığını ve burnumun üşüdüğünü hissettim. Şişkin gözlerim, çok ağırdı.

"Neredeyiz?"diye uykulu sesimle sorduğumda yine aynı sakinlikle bir cevap geldi.

"Eve geldik." hangi evden bahsettiğine dair hiçbir fikrim yokken zar zor arabadan indik. Kafamı bile taşıyacak gücüm yoktu. Uyku sersemliğim üzerimde dolaşırken onun kollarından destek alarak ilerledim. Nereye gittiğimizi bilmiyor ve sadece ona güveniyordum. Yanılmayı bile göze almıştım o an için, çünkü daha fazla dayanamıyordum.

"Yavaş, yavaş..." etrafın ışıkları her gözüme yansıdığında gözlerimi olabildiğince kısıyordum. Biraz sonra Deniz'in evine geldiğimizi anlamıştım. Asansörden inip kata geldiğimizde koridorun daha az aydınlık olması gözlerimi açabilmemi sağlamıştı. Dairenin kapısına geldiğimizde ise Deniz, benim destek almadan ayakta durabileceğime emin olduktan sonra kapının şifresini girdi ve kapıyı açtı.

Karanlık holde artık gözlerimi tamamen açabilmiştim. Ayakkabılarımı çıkarıp sendeleyerek oturma odasına yöneldim. Deniz, benim bu halime şaşırmış gibiydi. Ne yaptığımı bilmez bir halde denize bakan pencerenin önüne geçip montumu çıkarmadan yere oturdum. Yüzüm, Marmara'nın soğuk sularına lapa lapa inen kar tanelerine dönüktü. Boş gözlerle izledim manzarayı. Tek kelime etmiyordum. Boynumdaki atkıyı ağzıma kadar kapatıp dizilerimi karnıma çektim. Söyleyecek çok sözüm, düşünecek  çok şeyim vardı ama ben hiçbir şey yapamıyordum. Ben düşünemiyordum, aklımda iki düşünceyi yan yana getiremiyordum.

MOR MENEKŞEWhere stories live. Discover now