7.Bölüm "Roâna"

5.8K 637 95
                                    


Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yeni evime gelip kendi kafama göre döşemeye başlamıştım. Duvarların rengiyle oynayamayacağımı öğrendikten sonra elimde olan, sergilemediğim kadınların tablolarıyla duvardaki küçük hasarları kapatmış ve nispeten bu klasikliği kırmayı başarmıştım. Doğrusu evin tuhaf bir açısı vardı, çatı katı olmasına rağmen ışığı uç açılardan alıyordu. Adama dediğim gibi burayı homeofis olarak bile kullanabilirdim, yeterli karanlığı sağlayabiliyordum nasıl olsa. Bu fikri de havaya astıktan sonra son birkaç tabloyu daha duvara yerleştirdim ve bir iki adım gerileyip irili ufaklı resimlerle dolan salona baktım. Dudaklarım memnuniyetle kıvrılmıştı ama en büyük eksiğin gözüme çarpması uzun sürmedi. Nasıl unuturdum, arkamı dönüp büyük kolide kalan çerçeveyi elime aldım hemen. Elimin tersiyle camın üzerinden geçip anılarımı daima taze tutan o gülümsemesiyle karşımda beliren anneme baktım uzun uzun. Roâna... Gözlerimin gördüğü en güzel kadın. Babam için gençliğinin bir İspanyol ateşi ve hayatı olan tek kadın. Yeniden gelsem şu dünyaya yine onun rahminde can bulmayı dileyeceğim tek kadın olan Roâna. Gülümsemem dudaklarımda son bulsa da gözlerimin dolmasına engel olamıyordum şüphesiz. Her ölüm erkendir ama bizim için annemin hayatımızdan gidişi çok daha erkendi. Çok daha kabullenilemez, çok daha yaralayıcı ve kolu kanadı kıran cinsten.

Anılarım hüzünlerimle yarışırken kapının tıklanmasıyla gözlerimi elimin tersiyle siliyor ve çerçeveyi masanın üzerine bırakıp kapıya doğru ilerliyorum. Elbette kimseyi beklemiyordum ama karşımda bir kurye görmek en son beklediğim şeydi doğrusu. Henüz adresimi buraya almamıştım bile. Hayatı kapı kapı dolaşıp kutu ve zarf dağıtmaktan ibaret olan adam sıkkın bir suratla bana bakmayı sürdürünce başımı iki yana sallayıp "Evet?" diye yineliyorum. Elindeki zarfları karıştırıp "Devrim Rodas Kızılkan?" diye teyit ediyor ismimi. Hızlıca başımı sallayıp kenarları renkli, yurt dışından gönderildiği belli zarfı elime tutuşturup imza için bir dosya çıkartıyor. Kuryeyi gönderdikten sonra salona geçip zarfı açıyorum. Hiç yanıltmıyor bu adam beni, gölge misali peşimde olmasa da her şeyden haberi oluyor bir şekilde.

'Rodas, kalbi kayıp gezgin bir kaşif olarak tenlerinde misafir olduğun kadınların en özelleriyle dolu sergine yetişememekten bir hayli üzgün olsam da harikalar yarattığından eminim... Şehrin bir diğer yakası demek, başka hayatları yaşamak ve başka nefesler solumak demektir evlat ve bilirsin, kalp aynı dili konuşanı değil aynı yere dokunanı seçer kimi zaman... Kısa bir süre sonra yeniden görüşeceğimizin müjdesini gönül rahatlığıyla yazabilirim.'

Sevgiler, Andaç Kızılkan

Uzun zaman sonra şehre döneceği haberine sevinirken hakkımda bu kadar çok şeyi bilmesi beni bir parça rahatsız ediyor, sanki ışıklar altında çıplak kalmışım gibi. Mektubu katlayıp zarfına geri koyduktan sonra annemi de her zaman olduğu gibi baş köşeye kaldırıyor ve kalan işleri halletmeye başlıyorum. Açıkçası zaman ne ara geçti yıldızlar gökyüzünü ne ara böyle mesken tuttu kestiremiyorum ama epey yorulduğumu fark ettiğimde kendimi terastaki koltuğa bırakıyorum. Bakışlarımı yukarı dikiyorum iç geçirip, yıldızları uzun zaman sonra bu kadar yakından görmediğimi anlıyorum üstelik. Sahi, en son ne zaman yaşamıştım bu sarmalanmışlığı? Cevabını bulmam çok sürmüyor elbette. Ve evet, hiç uslanmıyorum.

Salona geçip siyah kutudan ufak resimleri alıyorum. Onca resmin arasında kendini göstermek istercesine kucağıma düşüyor Celina'nın fotoğrafı. Diğerlerini kutuya geri kaldırıp Celina'ya bakıyorum uzun uzun. Hatıralarımı yokladığımdaysa iki, üç sene öncesine gidiyordum. O zamanlar Semiha Es Uluslararası Kadın Fotoğrafçılar sempozyumunun açılış kokteyline dikkat çekmemek adına İnci'yi de peşimden sürükleyerek katılmıştım. Bu kadar güzel kadınların kadrajın önünde değil de arkasında olması bana ironik gelse de başarılarına edeceğim tek bir laf dahi yoktu. İlk gün konferans veren konuşmacılar arasında Sedef Metruf'un asistanı olduğunu sonradan öğrendiğim, oradan oraya koşan Celina'yı gördüğümde bir an duraksadığımı anımsıyorum. Dilini bilmediği bir sürü insanın içinde elinde dosyalar ve ince topuklularla telaşla bir şeyleri yetiştirmeye çalışıyordu. Elbette bunu yaparken dağılan topuzunu ve kızaran beyaz tenini de saklayamıyordu. Nihayetinde elindekileri bir masaya savurup söylene söylene uzun siyah saçlarını yeniden toparlamaya girişmişti. Üstünde takılı kalan bakışlarıma karşılık sinirle soluyan bu güzel kadına gülümsemeden edememiştim doğrusu.

Bay R'nin Kadınları Where stories live. Discover now