37.Bölüm (Part 2)

2.6K 319 73
                                    

Sanırım onda gördüğüm tuhaf bir yalnızlık hissiydi. Kalabalıkların arasında kendine çevrilen tüm gözlerin tutsaklığında, kulaklarının işittiği tüm seslerin huzurunda hissediyordu bunu. Ruhunda açılan ama ilk kez anlamlandıramadığı bir boşluk sıkıyordu yüreğini şimdi. Amaçsız bir sürgün gibiydi bakışları üstelik. Işığını kaybetmiş mücevherleri anımsatıyordu bana. Belki de ihtiyacı olan tek şey ellerinde kuruyan bu taşlara verdiği aşktan hikayelerdi. Bu kez ona dilediği hikayenin tohumlarını ben verebilirdim belki de. Fakat hâlâ nereden başlayacağımı bilemiyor gibiydim, ona dair hissettiğim her duygunun ardından çıka gelen bu kalp çarpıntısı gibi.

Zihnimde dönüp duran fırtınaları dindirdiğimde yudumladığı kahvesinin telveleriyle olan hezeyanlı bakışmalarının arasında bir kez daha sesleniyorum ona. Zihnimin bir yansımasını taşıyan fırtınalı bakışları beni bulduğunda sakince başını sallıyor bir şey söylemek yerine. "Senden bir şey istiyorum." diyorum kulağına eğilip. Bir sırrı ifşa etmiş gibi buğulanıyor sesim istemsizce. Babamın içinde yükselen merakı dudaklarını araladığında kendilerini kurtaran sözcükleri havada dönüp dururken yakalamayı başarıyorum.

"Nedir?"

"Çok aşktan bir şey ve zannediyorum ki onu bana sadece sen verebilirsin." dediğimde bir an, sadece bir an bakışları takılıyor kendi yansımasının olduğu okyanusuma. Çok sürmüyor Andaç'ın Sevilla'nın sokaklarında avare avare dolaştığı zamanlarını bulup çıkarması. Dudakları kıvrılırken usulca sallıyor başını. Bakışları yeniden sahili bulmadan hemen evvel ise geldiğinden beri zihninde pek çok kez sahnelediği bu vedasız gidişin bir son bulduğunu okuyabiliyorum.

Bizim sessizliğimize inat Deniz'n cıvıl cıvıl sesiyle geliyoruz kendimize elbette. Oyun parkından çıkıp koşar adım masaya geldiğinde en muzur gülümsemesiyle kucağıma tırmanıyor. Derin soluklarına mütemadiyen kızaran yanakları ve gözlerinin üstüne düşen kıvırcık saçları karşıyor. Koca bir bardak suyu yarıya indirdiğinde dudaklarını elinin tersiyle silip başını göğsüme yaslıyor, bacakları dizlerimin üzerinden haylazlıkla ileri geri sallanırken bedenini sarsan derin nefeslerinin arasında parkta edindiği arkadaşlarını anlatıyordu. Çocuk kelimelerini saran bu uçuk heyecan ve mutluluk her ikimize de unutturuyor her şeyi. O hayatın en saf melodisiydi bizler ise en eski notaları ve onun içinde ele avuca sığmaz bu huzur varken dudakları saran mırıltılar her daim bir parça keyifle perçinlenecekti muhakkak ki...

Deniz'in deyimiyle erkek erkeğe geçirdiğimiz birkaç saatin sonunda babamı atölyesine bırakıp stüdyoya geçiyoruz. Stüdyonun demir kapısını yavaşça açıp Deniz'in girmesi için geri çekildiğimde meraklı bakışlarını döke saça ve bıcır bıcır söylene söylene geçiyor yanımdan. Onun ardından gülümserken aklımda dönüp duranlarsa yol boyu olduğu gibi Parla'nın sözleriydi elbette. Hayatta sadece kadrajların arkasında var olmuş bir adam olarak yola devam etmem gerekti, ben buydum en nihayetinde. Sadece Bay R olarak değil üstelik, Devrim kadar Rodas'da bunun bir parçasıydı. Sahi, Devrim ne olacaktı bu hikayede? Kendi şehrinde adı sanı bilinmeyen bir yabancı, eski bir dost ve kendini Bay R'ye bile isteye teslim eden adam olarak var olmuştu, öyle mi kalacaktı? Ya da öyle mi kalmalıydı? Bilmiyordum, her ne kadar bir şeyleri rafa kaldırmaktan yorgun düşmüş olsam da belki de en çok bu sorunun cevabını bilmiyordum. Yine nedensizliklerle dolu nedenlerle çıka gelen düşüncelerin arasından Deniz'in mırıltılarıyla sıyrılıyorum.

"Ne dedin küçük adam?"

"Neden geldik diyorum." diye sızlanıyor elleri cebinde. "Hani geziyorduk?"

"Yeterince gezdik, biraz çalışmamız gerek üstelik."

Lafım biter bitmez "Ben peki?" diyor anlık bir heyecanla. "Ben de çalışayım mı?" Ben de onu heveslendirmek adına bakışlarımı ofisin içinde gezdiriyorum ciddiyetle. Pekâlâ, Bay R'den kalanları yok ederken onu oyalamak için fazla alternatifim yoktu açıkçası ama küçük detaylara büyük anlamlar yükleyebilirdim. Bu yüzden Deniz'i babasının masasına oturtup önüne birkaç dosya veriyorum önce ve renklerine göre ayırmasını tembihliyorum. Ah, bir de film kutuları var tabi. Film kutularıyla epey eğleneceği aşikârdı, nitekim birkaç mırın kırından sonra hafif bir müzik ve rengarenk dosyalarla kendinden geçmişe benziyordu.

Bay R'nin Kadınları Donde viven las historias. Descúbrelo ahora