42.Bölüm (Part 2)

2.4K 316 71
                                    

Geri kalan yolu onun yeniden yakaladığı çocuk neşesi içinde tamamlıyoruz. Onun huzuruyla yolun nasıl bittiğini anlamıyorum bile, stüdyonun ağır demir kapısını aralıp içeri geçmesi için çekiliyorum. İçeride yankılanan bu tutkulu müzik dudaklarımı memnuniyetle kıvırırken Deniz'le birlikte Rodas'ın yanına gidiyoruz. Son geldiğimden bu yana yine pek çok şeyin yeri değişmişti. Sergiye neredeyse sayılı zaman kaldığından ellerimde tuttuğum resimler şimdi bir Deniz kadar ediyordu. Ve elbette Ozan'ın olmayışı Rodas'ı zorluyordu. Stüdyonun dört bir yanını kaplayan koca koca tabloların arasından geçip hem telefonla konuşan hem de önündeki bilgisardan hızla birileriyle yazışan Rodas'ı görünce haline üzülüyorum. Ama o her şeye rağmen bizi gördüğünde yüzüne âşık olunası bir gülümseme kondurmayı da ihmal etmiyordu.

Masanın karşısındaki koltuğa oturup öylece onu izliyorum. Deniz ise çoktan kucağındaki yerini aldı, merakla Rodas'ın telefonu kapatmasını bekliyor. Anladığım kadarıyla son izin işlemleri için bu kadar sıkıştırıyordu telefonun diğer ucundaki adamı ama nihayetinde istediğini elde etmenin rahatlığıyla telefonu kapatıp kollarını hiç vakit kaybetmeden Deniz'e sarıyor. İkisinin de yüzünü arşınlayan bu huzur resmetmeye değerdi doğrusu. Bu arada masanın üzerinde durup bana göz kırpan makinayı görmezden geliyorum, çünkü bir imha girişimini daha kaldıramazdım. Antin kuntin makinesiyle dudak ısırtan fotoğraflar yakalayabilen Rodas'a nazaran ben tek tuşla yetinenler arasına girerdim anca. Neyse ki skoru çikolatalarımla eşitlemeyi başarıyordum, orası ayrı.

"Seni görmeye geldik, değil mi Parla?" diye adeta şakıyan Deniz'in klasik üçlemelerini keyfile dinliyoruz. Eninde sonunda gelen 'değil mi Parla'ları duymaktan asla bıkmayacaktım sanırım. Ben güzel bir gülümse eşliğinde onu onaylarken önce gözlerinin üzerine düşen kıvırcık tutamları geriye atıyor ardından da Rodas'a dönüp kendince kocaman bir öpücük veriyor. Ve de uçup gidiyor günlerin miras bıraktığı uykusuzluğu da gerginliği de, ruhunun ihya olduğunu görmek bile bana harika hissettirken "Bundan daha güzel bir fikir olamazdı." diyor dudaklarını çocuk kokusunun esansı olan saçlarında gezdirip.

"İzinler de tamam olduğuna göre, başka prosedür kalmadı her halde."

"Bana izin deme."diye yakınıyor lafım biter bitmez yüzünü buruşturup. "Ozan hallederdi bunları, resmen inadına zorluk çıkrattılar." dediğinde ikimiz de Ozan'ın izlemiş olduğu yolları ezbere bildiğimizden gülmeden edemiyoruz. "Ama neyse ki her şey halloldu ve haftaya açılışı yapabiliriz."

"Ben de geleceğim."diye lafa atlayan Deniz kendini unuttur mu hiç, elbette hayır.

"Sensiz olur mu küçük adam." diyen Rodas, Deniz'e sardığı kollarını gevşettiğinde elleri çekmecesine uzandı ve masmavi bir zarf çıkartıp Deniz'e uzattı. "Bak bu da senin davetiyen." dediğinde ise bu inceliği karşısında içim titriyordu. Üzerinde stiker çıkartmaları ile adının yazıldığı zarfı alan Deniz'in gözleri merakla parlıyor o anlarda. O kadar işinin, koşuşturmacasının içinde bunu bile düşünmüştü ve evet, ben ona sırf bu yüzden bile birkez daha âşık olabilirdim.

Deniz zarfı masaya bırakıp Rodas'a sımsıkı sarılırken ben de içinden çıkan bu şipşirin davetiyeye göz atıyorum. Ona anı kalmasını istediği aşikardı, tam da çocukluğunun bir yansıması olan çizgi karakterle süslü yazıları okurken ben bile mest olmuştum. "Çok güzel, değil mi Parla?"

"Evet tatlım, bunu hep saklamalısın."

O kendi çocuksu mutluluğu içine düşmüşken biz şimdilik bakışlarımızla hasret gideriyorduk. Ama o anda "Aaa, Parla'nın resmi var burada." diyerek minik ellerini masanın üzerinde duran çerçeveye uzatan Deniz'in aklından geçmek üzere olan düşünceleri tutup alamıyorum. Öyle ki, önce şaşkınlıkla havaya kalkan kaşları hemen ardından çocuksu bir kıskançlığa bürünüyor. "Neden sadece Parla var?"

Bay R'nin Kadınları Where stories live. Discover now