9.Bölüm "Burjuva"

5.5K 587 53
                                    

MM-Buika - No habrá nadie en el mundo

***

Ozan arabayı sokağın başına park edip hızlıca aşağıya iniyor. Ben Parla'ya görünmeden apartmana girerken o elleri cebinde en rahat tavrıyla giriş yapıyor kafeye. Hızla merdivenleri tırmanıp nefes nefese eve giriyorum ardından soluğu terasta alıyorum tabi. Birazdan yaşanacak seyirlik keyfimi epey yerine getirecek, biliyordum. Ozan beni de görebilmek adına kapıya yakın masalardan birine geçip oturuyor. Güneşin artık kaybolmaya başladığı ve gölgelerin bulutların ardından dansa başladığı saatlerde bende yere attığım pufun üzerine kurulup ciddi ciddi onları dikizliyorum. Parla her zaman ki gibi uçuş uçuş etekleri olan ama adını koyamadığım renkteki elbisesiyle masaya yaklaşıp Ozan'ın siparişini alıyor. Ama bilmediği şey Ozan'ın hemen hemen her konuda oldukça kararsız olduğu. Gülümsememi saklamadan onlara bakarken Parla yavaştan sıkılmaya başlıyor bu işten. Bunu nerden mi anlıyorum? Bir ayağını zemine vururken yerinde hafif hafif sallanıyor ve gözlerini sıklıkla dışarıya çeviriyor. İç sesi kulaklarımda yankılanırken orada olmayı daha çok istiyorum doğrusu. Ozan en nihayetinde karar verip Parla'ya seslenince Parla artık sahte olduğunu çözdüğüm gülümsemesiyle ona dönüp başını sallıyor. Benimki ise başını eğip bana saçma sapan mimikler atıyor ki bu Ozan'ın bariz örneklerinden biri, asla ama asla gizli kapaklı bir iş yapamazdı. Kendini hemen ifşa ederdi hatta bu zoraki dürüstlüğü İnci'yi kaybetmesine bile neden olmuştu zamanında ya,neyse. Ozan, önüne konan envai çeşit çikolatalara gömülmüşken bende içeride çalan telefonumu açmak için salona dönüyorum. Aslına bakarsanız İnci aramak için geç bile kalmıştı. İkiletmeden acı acı çalan telefona cevap veriyorum haliyle. Hararetli geçen bir yarım saatin sonunda İnci'yi Deniz'in iyi olduğuna dair inandırmayı da başarıyorum. Eğitimin fazlasıyla kendisini meşgul ettiğini ve şimdiden çok yorulduğunu anlatıyor ve en son Ozan'a birkaç serzenişte bulunup oğluna iyi bakmamızı tembihliyor yeniden ve yeniden. Ancak kimsenin beni rahat bırakacağı yoktu bugün anlaşılan. Telefondan sonra ise kapım susmak bilmiyordu. Açmamla birlikte kaşlarını çatıp içeriye homurdanarak giriş yapan Ozan'a sırıtarak bakıyorum. Anlaşılan kafeden pek de memnun ayrılmamıştı. Peşinden mutfağa girip tezgaha yaslanıyorum. "Erken döndün?" diyorum imalı imalı gülümseyerek. Yüzünü bana dönmeden ısıtıcıya hışımla doldurduğu suyun kanamasını bekliyor. Bu arada "Bırak yaa!" diye geveliyor ağzının içinde. "Senin normal birine takıldığın nerde görülmüş ki! Kadın resmen kovdu beni!"

Parla her ne kadar sinirlenince ağzından çıkanı kulağı duymayacak birine benzese de bu kadar ileri gideceğine pek ihtimal vermiyordum doğrusu. Kaşlarım çatılırken birden bire kendimi onu savunurken buluyorum üstelik. "Senin ne yaptığını sormalı önce?"

"Ne yapacağım ya, çikolatamı yedim kahvemi içtim biraz sohbet etmek istedim ne var bunda? Resmen sapık muamelesi yaptı! Kibar kibar laf soktu, çoğunu anlamadım zaten..."

"Parla senin etrafında dönen o kadınlara benzemez. Böyle olması çok normal."

"Haa öyle mi? Sen ne kadar tanıyorsun da konuşuyorsun Devrim!"

Durdum bir an. Şu yaptığımız şey gerçekten çok saçmaydı. Ne ben Parla'yı ciddi anlamda tanıyordum ne de Ozan onu rahatsız edecek herhangi bir şey yapardı. Başımı içindekilerden kurtulmak istercesine iki yana salladım huzursuzca, elim burun kemerime giderken gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Saçmalık," diye geveledim sonra. "Boş ver, hadi geç içeriye." Salondaki karşılıklı duran koltuklara oturup sessizlik içinde elimizdeki kahveyi yudumlamaya başladık sonra. Ozan'ın bir şeyler ararcasına üzerimde dolaşan bakışlarından ise sadece bir yere kadar kaçabilirdim elbette, "Sor hadi." diyorum bıkkınlıkla.

Bay R'nin Kadınları Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin