48.Bölüm (Part 2)

2.3K 282 51
                                    


MM; Passenger - Let Her Go 

***

Hayatım boyunca aşkımın tutkusuna ve mantığımla kalbimin savaşına ev sahipliği yapan bu şehri, Sevilla'yı unutmayacaktım. Bana ömrümün aşkını bahşeden bu topraklarda evet demek istiyordum Rodas'a. Şimdi geçtiğimiz yerlerde dostlarımızla yeni anılar bırakıyorduk üstelik. Kısacası sonunda gelebilmiş ve yeniden bu buram buram tarihi bir aşk kokan şehri soluyabilmiştik. Andaç bey, annem ve amcamı yanına alarak güzel bir sohbetle etrafı tanıtırken, Ebru küçük aşkı Deniz'le birlikte şehrin eğlenceli yerlerini keşfedip, bazen de durup bir köşeden gelen sokak müzikleriyle dans etmekle meşguldü. İnci ve Ozan ise adeta bir ön balayında gibilerdi. Adımları birbirleriyle yarışmadan, birlikte bir uyum içinde yürüyorlar ve sakince sohbet ediyorlardı. Ozan'ın arada İnci'in elini tutmak için cesaret topladığı her an nedensizce sönüyor ve bu güvensizliği İnci'nin beklentisini gözden kaçırmasına neden oluyordu ama sabırla ona eşlik etmeyi de sürdüyordu. Biz ise sakin adımlarla onlara eşlik ediyorduk. Rodas'ın kolları arasında yüzümden silinmeyen gülümsememle soluklanıyordum. Aylar öncesinde, zaman zaman sorardım kendime baş ucumdaki aşk romanına göz atarken 'Bu kadar mutlu olunur mu?' diye. Olunurmuş meğerse. Kendini aşka teslim ettiğinde, senin için atan bir kalbi işittiğinde ve yorgunluğunun üzerine küçük bir öpücük verildiğinde mutlu olunurmuş. Ve her öpücüğün ilk öpücük kadar dengemi şaşırtması, onun olduğum her gecenin ilk gecemiz kadar tutkulu olması, uyandığımda zihnimde sadece onun anlam bulması, bakışlarımız her buluştuğunda kalbimin teklemesi ise bana aşkın öğrettiği uçsuz bucaksız hissiyatlardı, her düşündüğümde 'İyi ki' demekten kendimi alı koyamadığım...

Sevilla'nın sonbahara hazırlanışı bile cıvıl cıvıldı aslında ya da ben ilk gelişimdeki aşk sarhoşluğundan etrafımdaki bu renkleri keşfedememiştim. Herkes meraklı gözlerle turuna devam ederken adımlarımız yeniden Triana köprüsüne geliyor. Andaç bey ve annemler epey önde gölün güzelliğini izlerken bakışlarımız İnci ile kesişiyordu. Onlara devam etmelerini işaret edip hüzünlü bir duraksamayla adımları yavaşlayan Rodas'a izin veriyorum bense. Tam da o gün, Roâna'dan kalan son parçasını ruhundan azat ettiği yerde kollarını köprünün korkuluğuna yaslıyor ve biz sessiz sedasız o aşktan kadını yâd ediyoruz. Hiç tanımasam da onu hissedebiliyorum, ona hayranım ve aşkına sonsuz bir hürmet duyuyorum ben de. Rodas'ınsa içinde fırtınaların koptuğunu okyanusuna vuran dalgalardan anlayabiliyorum nitekim, canımı yakansa hiçbir sözün o fırtınaya dur diyemeyeceğiydi. Bu yüzden dudağının kenarında takılı kalan buruk gülümsemesine sığınıyorum, ama vazgeçmiyorum gözlerine aşkla bakmaktan. Neler geçiyor gözlerinin önündeki perdeden bilemesem de çok eskilerden kalma olduğu belliydi. Zamansızlıktı, en büyük yarım kalmışlıktı bundan kurtulamamasının nedeni ve sözler, hatta akıp giden zaman bile buna deva olmuyordu. Keşkelerini dudakları dökmese de ben işitiyordum. Ben biliyordum ruhunda azat edip kalbinden atamadığı o hüznü. Ben hissediyordum. Gülümsemesinin altında yatan hikayeleri de, okyanusunun dalgalarından kurtulan anıları da ben hissediyordum sadece. Rodas'ın yüzünde bunları okudukça canım yansa da ben ona ait olduğum o gece kalbimin çok derin bir aşka ve çok özel bir adama ev sahipliği yapacağını öğrenmiştim. Bu yüzden gözlerimi istila etmeye başlayan yaşları kararlılıkla def edip kollarımı sarıyorum boynuna. Hiç konuşmuyoruz elbette, bize yakışan alelade sözlerle avutmak değildi birbirimizi. Biz sadece aşkla ısınan tenimizi birbirimize bahşedip birlikte kavruluruz. Sonra derin derin soluklanır saçlarımda ve tenime içinde her şeye dair küçük bir teşekkür barındıran bir öpücük bırakır. Tıpkı şimdi olduğu gibi...

Akşam kızıllığının en ihtişamlı olduğu yer şüphesiz İspanyol meydanıydı. Herkes benimle aynı düşünceyi paylaşıyor olacak ki meydanın çıkışındaki geniş merdivenlere geldiğimizde en tepesine çıkıp oturuyoruz. Kırmızılar yanlarına en saf turuncuları almış çöl rengi meydanda ahenkle dans ediyordu resmen ve güneş yerini aya bırakırken yavaştan, bakışlarıma bir küçük adam düşüyordu. Küçük bedeni erken saatlerde başlayan turumuza dayanmakta güçlük çekse de ilk deneyimini dolu dolu yaşıyordu. Gün boyu babasına annesiyle birlikte gördüğü her değişik yerde poz vermiş ve yepyeni anıları çocuk gülüşüyle sarmıştı. Ara sıra Rodas'ı soru yağmuruna tutsa da sarkıttığı dudakları ve meraklı gözleriyle işin içinden sıyrılmasını biliyordu. Gözümün önünden geçen saatlerle gülümsemem büyürken geniş merdivenlerde hoplaya zıplaya yanıma gelen Deniz'e kollarımı açıyorum hemen. Yanıltmıyor beni küçük adam, en harikulade gülüşüyle kucağıma atlıyor. Zaten bu ara fazla özleşmiştik, haliyle öpmelere doyamıyorduk birbirimizi.

Bay R'nin Kadınları Where stories live. Discover now