18.Bölüm (Part 2)

4.5K 490 56
                                    

Ben her şeye inat dimdik bakardım insanların gözlerine, bilirdim çünkü dudaklardan dökülmeyen her şey gözlerden okunabilirdi ve dudaklarım sussa da çoğu şeyi, ateşler saçarak diktiğim gözlerimden alırlardı cevaplarımı. Sonra bir adam girdi hayatıma. Şimdi ise küçük bir tebessümle anımsadığım ilk karşılaşmamızla birlikte kendimde olan bu değişimi görebiliyordum. Ona hâlâ teşekkür etmiyorum mesela, hatalıysam suratımı asıp çocuk gibi omuzlarımı silkebiliyorum ama artık ondan gözlerimi kaçırıyorum ve bu beni korkutuyor...

Deniz için kalkıştığımız bu masumane oyunla birlikte günlerdir birlikteyiz. Onun için olağanüstü bir çaba harcıyoruz kimseye hissettirmeden. Bize ayak uydurması ve büyümüş de küçülmüş bu halleri işin katlanılabilir en güzel yanı olsa da zihnimin yıllardır ayakta tuttuğum berraklığını yitirmek üzereyim. Sanırım son demlerimi kullanıyorum... Birbirimizi ne kadar iyi tanıyoruz dersek, cevabının küçük bir dudak bükmesiyle sonuçlanması kaçınılmazdı. Saatlerce Deniz'in peşinde gezsek de kendimize dair bildiklerimizden öteye gitmeyen bu halimiz içimdeki endişe denizini her daim dalgalandırıyordu bu yüzden. Sonra o dalgalara atılan bir çapa misali Andaç ve Roâna çıka geliyor bir yerlerden. Sonra diyorum ki, bu adam yaralamaz. Yapmaz. Yapmaz değil mi? Oysa yok bir cevabım kendime verilecek. Bazı insanlar yaşayarak öğrenilir çünkü, sanırım Rodas'da bunlardan biri ama ona karşı attığım her adımdan sonra arkamı dönüp umarsızca koşmak istiyorum panikle. Bu medcezir bedenimi kuşatmaya başladığından beri zihnimin bir köşesinde asılı kalan ve düşüncelerimin rüzgarıyla savrulan Rodas'ı görmezden gelemiyorum. Aslında yok ki kırık bir kalbim korkayım, yok ki açık kalmış yaralarım sarılmasını bekleyeyim... Neden bu ikilem bilmiyorum, bana her bakışında nasıl bakmaktan çok öteye varabiliyor bilmediğim gibi. Sanki ruhumunu okuyor bu adam, öyle bir bakıyor ki farkında değil belki. Kanatırcasına, yarayı söküp atarcasına, kendine çekercesine bakıyor. Bakmaya devam ediyor, edecek de. Biliyorum.

Ama bir şey daha var onda çözemediğim. Bakışlarında, farkında bile olmadığı kararlılığın yanında o kadar çok kalabalık var ki. Kendine gelmesini fısıldarcasına kara okyanusunu kuşatıyorlar sanki. Her seferinde gözlerimde takılı kalan bakışları neden sonra koca bir bozguna uğruyor. Bir iki adım geriliyor kendine gelip, yüzüne kondurduğu sahte bir tebessümle başını çeviriyor benden ve sakınıyor yine gözlerini. O pervasız adam neredeydi peki? Tüm cürretkârlığıyla bana bakmaktan kendini alamayan o adam ya da? Sanırım bunu ikimiz de bilmiyorduk şuan...

Deniz, suskunluğumuza bir anlam veremezken, kaçınılmaz olan oluyor ve telefonun melodisi ikimizi de kurtarıyor içine çekildiğimiz girdaptan. Rodas, telefonunu almak için odasına doğru giderken ben de Deniz'in yanına oturup saçlarına küçük bir öpücük bırakıyorum. "Çok iyi uyumuşum." diyorum en muzur gülüşümle. Karşılığını tahmin ettiğim gibi almam uzun sürmüyor elbette, kocaman açılan şaşkın bakışlarına ve en güzel çocuk gülümsemesine hayranlık kırıntıları serpiştirip "Ben de Parla." diyor heyecanla.

"Kahvaltıya iki misafimiz var..."diyen Rodas'a döndüğümüzdeyse Deniz'in bakışlarındaki gülümseme sönüyor bir anda.

"Annem ve babam mı? Barışmışlar mı? Oyun bitti mi yani!"diye sıralıyor nefes almadan. Biz buna gülümserken Rodas bilmediğini ama Deniz'in her sene doğum gününü kutladıkları tepedeki kahvaltı mekanında onları beklediğini söylüyor. Bu kadar kısa sürede bu işin oluruna varacağını zannemetsem de en azından şuan karşılıklı, tartışmadan oturabildiklerini hayal etmeye çabalıyorum. Biraz eğreti bir manzara olsa da sanırım yavaş yavaş yola geleceklerdi.

"Siz hazırlanın o zaman, benim gitmem lazım."

"Gelirsin sanmıştım..."

"Sabahın bu saatinde birlikte olmamız pek açıklanabilir değil sanırım, siz gitseniz daha iyi. Hem kafeyi de boşladım ne zamandır gidip çikolata yapmalıyım."

Bay R'nin Kadınları Onde as histórias ganham vida. Descobre agora