66. Bölüm: EVİN DİREĞİ

1.3K 73 90
                                    

                                        

                                          🤍

Bilincim bir saate yakındır açıktı, ama gözlerimi açmamakta ısrarcıydım. Yüzüme değen sıcak nefes, saçlarımı okşayan el buna engel oluyordu. Gözlerimi açmadan sadece hissetmek istiyordum. Beni uyandırmamaya özen gösteriyordu, ya da belki uyandığımı biliyordu. Alnıma yumuşacık dudakları temas etti, küçük ve art arda öpücükler konduruyordu.

"Gözlerini aç da günüm aysın." Diye fısıldadığında uyumadığımı bildiğini farkettim.

Gözlerimi araladığımda karalarını yeşillerime dikti. "Günaydın." Dedim, uykulu çıkarttığım sesimle.

Yanağımı koklayarak öptü. "Günaydın bebeğim."

Bir süre kara gözlerine baktım ve sonrasında parmak uçlarımı çenesinde gezdirdim. "Sana çok ağır konuştum-"

"Ben unuttum bile onları," dedi, sözümü keserek. Güldü. "Sen berbat bir yalancısın. İyi rol yapamıyorsun."

Elim yüzüne çıktı. Yanağını okşadım. "Seni üzdüm..."

"Sen değil, yaşananlar beni üzüyor, tıpkı seni de üzdüğü gibi." Dedi, şefkatle.

"Yaşananların üzerine bir de benim saçma sapan hareketlerim eklendi." Dedim, kısık çıkan sesimle. "Sana çok ağır konuştum ve," kafamı eğince yanağındaki elimi tutup o da kafasını hafifçe eğdi ve gözlerini gözlerime dikti.

"Ve?" Dedi, tuttuğu elimi öperek.

"Utanıyorum..." diye mırıldandım, gözlerimi sıkıca yumarak. "Sana o kadar saçma şeyler söyledim ki, çok utanıyorum..."

Elini yanağıma yaslayıp alnımı öptü. "Bebeğim," dedi, sıcak sesiyle. Bu sıcak sesi içimdeki tüm organları titretmişti. "Bak bakayım bana," gözlerimi daha sıkı yumdum ve kendimi küçük bir kız gibi yatakta topladım. Bu Emir'i güldürmüştü. "Küçük kızım..." beni kendine yapıştırıp saçlarımı öptü.

"Bence bu kez cidden ayrılmalıyız ve sen beni terk etmelisin." Dedim, fısıltıyla.

"Hiç öyle bir niyetim yok sevgilim," dedi, gülerek.

"O kadar ağır sözden sonra bile mi?"

Hafifçe geriye çekildi ve elini yanağıma yaslayıp kafamı yüzüne doğru kaldırdı. Gözlerindeki şefkat öyle derin duygularla birlikte bana bakıyordu ki dilimin tutulmuş olduğunu hissettim. "Hiçbir ağır söz arkanı dönüp gitmen kadar etkilemedi beni..." dedi, alnını alnıma yaslayarak. "Gözlerindeki enkaza rağmen benden uzaklaşmaya çalışmanı görmedim mi sanıyorsun? Gördüm. Bununla beraber çok şey gördüm." Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Gözlerimiz kapalıydı ama sanki göz gözeymişiz gibi hissediyordum; bunu hissettiriyordu. "Anlatamadığın, anlatmakta zorlandığın bir şeyi gözlerime baktığın an anlıyorum. Seni her zaman anladım. Senden nasıl uzaklaşacağımı bildiğin için en ağır cümleler kullandın çünkü sana göre Emir Karahan onu istemeyen birini yanında durması için zorlamaz, ona onca sözler söyleyen kadına bir kez daha dönüp bakmaz, Emir Karahan senin gözünde fazla gururlu ve kimseye asla muhtaç olmayacak bir adam. Atladığın bir şey var," dedi, fısıltıyla. Alnını alnımdan çekti, gözlerimi açtığımda kararlarıyla birleşmişti gözlerim. "Emir Karahan, senin onca sözünden sonra dönüp sonsuz kere daha bakar senin yüzüne, sen onu istemesen bile seni hep isteyecek bir adam, Emir Karahan'ın gururu senin yanındayken onun umrunda bile değil," gözümü dahi kırpamadan gözlerine bakıyordum, gözlerindeki yoğunluk kalbimle irtibata geçmiş ve kriz geçirmesi için onunla anlaşıyordu sanki. Elini yanağımdan boynuma doğru su damlacığı kadar hafif bir şekilde indirdi ve dövmeyi okşadı. "Ve Emir Karahan sana muhtaç bir adam Sena Saygıner."

GEÇMİŞİN İZİ Where stories live. Discover now