94.Bölüm: CANAVARLAR GÜN YÜZÜNDE

838 65 260
                                    

Selam canlarım. Bölüm geceye kaldı kusura bakmayın🤍

Arkadaşlar yorumlar her bölümde neden azalıyor?

Bir daha sınır koymayacağım demiştim ama koyacağım. (Benim kararlılık seviyesi.)

SINIR!
Oy: 60
Yorum: 80


"Emir nerede?" Dedim, soğuk sesimle.

"İzini kaybettirdi efendim."

Telefonu kapatıp Sinan'ı aradım. İlk çalışta açmıştı. "Emir nerede?"

Birkaç saniye ses gelmedi. "Bir evi yakıyor şu an yenge..." kaşlarım çatıldı. "Çakmağı tam şimdi attı ve evin her tarafı alevlerle yandı."

"Konum at." Dedim ve motoruma atladım.

Sinan konum atınca şaşkınca konuma baktım. Ağzımın içinden sert bir küfür mırıldanıp gaza yüklendim. Dakikalar içinde alevler içinde yanan iki katlı evin önünde durmuştum. Sadece Sinan vardı ve o da Emir'den çok uzaktı. Emir, evin önünde durmuş, dizlerinin üzerine çökerek yanan evi izliyordu. Sinan'a yaklaştım. Bana baktığında dolu gözlerini gördüm.

Herkes çok duygusal bu gece.

"Altay'ın yanına git sen. O da iyi değil." Dedim. Kafasını sallayıp arabaya bindi ve uzaklaştı buradan.

Yanan ev sikimde değildi. Kolye umrumdaydı ve Emir ne kadar öfkeli olursa olsun eminim ki onu çıkarmıştır. Benim acılarımı silmek istiyordu. Bana çektiğim acıları hatırlatacak hiçbir şey veya hiçbir yer istemiyordu. Yavaşça yaklaşıp önünde diz çöktüm. Yaşlı gözleri bana çevrildi. Çok acı çekiyordu... Yanan arkamdaki ev değil de karşımdaki adamdı sanki. Onu yavaşça kendime çektiğimde ağlamaya başladı.

"Şşş," dedim, kızar gibi. Saçlarını okşadım. Göğsüme yaslı adam, ikimizi de şiddetli ağlamalarıyla sarsıyordu. İçim parçalanıyordu. İlk kez böyle ağlıyordu. Bu aralar hep ağlıyordu. Ona ağlamak yakışmıyordu. O, ağlamasın... Ona gülmek yakışıyordu. O, hep gülsün. "Yanımdasın sevgilim. Çektiğim acıyı sen dindiriyorsun; çektiğimiz acıları birbirimiz dindiriyoruz."

Dakikalarca saçlarını öpüp sakinleşmesini bekledim. Ağlaması durmuştu, fakat kafasını göğsümden çekmemişti. "Çok soğuk..." diye fısıldadı, titreyen sesiyle. "Çok soğuk ve sen üşüyorsun..." ağladı. "Sen çok üşüyorsun."

"Bana sarılırsan üşümem." Diye fısıldayınca sanki bunu benim söylememi bekliyormuş gibi bana sarılmıştı.

Onu kendimden hafifçe uzaklaştırıp ellerimi yanaklarına yasladım ve kan çanağı olmuş gözlerini öptüm. "Çok ağlıyorsun..." diye fısıldadım, alnımı alnına yaslayarak. "Ağla bebeğim." Dedim, bir annenin küçücük çocuğuyla titreyen sesiyle konuştuğu gibi. "Senin sığınağın benim... Her zaman ağla, içine atma ve ağla. Kafanı göğsüme yasla ve ağla." Dudaklarına küçük bir öpücük bırakıp ıslak yanaklarını sildim. "Yanındayım ve yanımdasın. Geçmişi bırakalım olur mu? Geleceğe bakalım."

"Yapamıyorum..." diye fısıldadı. "Yapamıyorum, olmuyor. Seni bu hale getiren benim ve ben... Ben ölmek istiyorum..."

"Seni seviyorum," dedim, yumuşacık sesimle. "Bunun için yaşarsın; bunun için yaşamak istersin."

Bana sarıldı ve kafasını omuzuma gömdü. Ensesine küçük bir öpücük bıraktım. "Sena, dayanamıyorum çok ağır geliyor..." ses tonu yüreğimi titretti, burnumun direğine bir sızı ekledi ve gözlerimi anında yaşarttı. Onu bu kadar çaresiz görmek berbattı... "Bununla yaşanır mı bilmiyorum... Ben, ben seni çok seviyorum ama-" sustu. "Ama bilmiyorum canım çok yanıyor... Kalbim çok ağrıyor."

GEÇMİŞİN İZİ Where stories live. Discover now