32. Bölüm: Kaza.

29 7 25
                                    

Bir hafta sonra...
Evgin'le boşanmama kararı aldığımdan beri tek anlaşmazlığımız olmamıştı.

Ama bu ilişkiyi güzel yapan şey, toksiklik değil miydi?

Şirketteydik. Saatler geçerken ara sıra birbirimizin odalarına gidiyorduk. Ve o konuyla ilgili tek kelime etmemiştik:

Bebeğimiz...

Kararlıydım. Bugün, evdeyken bu konuyu açacaktım.

Kesinlikle kavga edecektik ve bu kavganın sonu iyi olmayacaktı.

Nihayet eve geldiğimizde konuşmaya nereden başlayacağımı düşünüyordum. Duygusallık katmadan, ciddi bir şekilde konuşmam gerekiyordu.

Ve en önemlisi de, acımasız olmam gerekiyordu.

"Evgin," dedim karşısında oturduğum makyaj masasının aynasından ona bakarak.

"Hı?"

"Bebeğim düştüğünden hep seni suçladım. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi davrandım. Sana da biraz tuhaf gelmiyor mu?"

"Ne demek istiyorsun?" diyerek anında cevap verdi.

"Yani... Sana olan nefretim diyorum... Bir anda yok mu oldu sence?"

"Anlamıyorum." dediğinde ayağa kalkıp karşısına geçtim.

"Ben bebeğimi kaybettiğimde, sen bana verdiğin sözü tutmayıp Buse'yle gözümün önünde seviştiniz. Fazla acımasız, değil mi?"

"Ne söyleyeceksen açıkça söyle." dedi sabırsızca.

"Hangimizi seviyorsun?" dedim.

Sessiz kaldı.

"Beni ve..." Elini tutup karnıma koydum. "Doğmadan ölmüş bebeğimizi mi, yoksa Buse'yi mi?"

Sessiz kalmaya devam ediyordu ve benim gözlerim dolmuştu.

"Cevap ver!" dedim geri çekilerek.

"Bana böyle şeyler sorma!" dedi öfkeyle bana yürüyerek. İrkilerek geri çekilmiştim. "Buse'yi tanımıyorsun bile. Ayrıca, senin adın bile..."

"Ne?" dedim şaşkınca. "Benim adım bile ne! Söyle!"

"Adın bile yetiyor senden nefret etmeme." dedi ruhsuzca.

Ağlamaya ve delirmişçesine haykırmaya başladım.

"Ben sana çok aşığım ama!" diyerek onu itiyor ve ona vuruyordum. "Ben bunların hiçbirini haketmedim, tamam mı? Ben sadece biraz sevgi istedim senden!"

Gözyaşlarımı sildim.

"Sen benden nefret ediyorsun..." dedim çaresizce. Deli gibi ağlamaya başlamıştım. "Nasıl girdiysen öyle siktirip git hayatımdan!"

O his ve heyecanla gözüme çarpan bıçağı elime aldım ve Evgin'e doğrulttum. Duraksadım, nefes nefeseydim.

Evgin'in gözü neredeyse karnına saplanacak olan o bıçaktaydı. Gözlerini bana çevirdiğinde titreyerek ona bakıyordum.

Elimdeki bıçak yere düşerken Evgin yanımdan geçip gitti. Odanın kapısı açılıp kapandığında Evgin artık odada değildi.

Saatler sonra...
Gecenin bir yarısıydı. Ben yolun ortasında, kasksız bir şekilde motora binmiştim.

Sürmeye başlamadan önce yapacağım tek bir şey vardı.

Evgin'i aramak...

Telefon birkaç kez çaldıktan sonra nihayet telefonu açmıştı.

"Ne var?" dedi, güldüm.

"Bana son kez bir şey söyle." dedim motoru çalıştırırken.

"Ne? Neredesin sen?" dedi afallamış bir şekilde.

"Yerinde olsam iki kelime ederdim."

"Her neredeysen, bir an önce eve gel." dedi, tam telefonu kapatıyordu ki konuşmaya başladım.

"Bu fırsatı kaçırma, bir daha beni bulamayabilirsin." dedim ve motoru öttürmeye başladım.

"Bana bak, saçmalama. Hemen eve gel."

"Geliyorum kocacığım. Hem de o kadar hızlı geliyorum ki..." dedim ve son hız motoru sürmeye başladım.

"Sakın hızlı süreyim deme!" dedi endişeyle.

"Bunu söylemek için çok geç!" dedim, rüzgardan dolayı sesimi duyurmak için bağırıyordum.

"Yavaşla!" dediğinde artık çok geçti.

Ben, önüme gelen bir arabaya çarpmıştım.

Bana son kez bir şey söyle,

Sesini son bir defa duyayım.

Ben hiç konuşmayacağım....

RastlantıWhere stories live. Discover now