4. Bölüm: Acı.

66 8 42
                                    

Tüm gecemi buz gibi balkonda, içerek geçirmiştim. Saat sabah altıydı ve ev halkı yedide ayaklanmış oluyordu.
Başımı sola çevirdiğimde Evgin'i ve yanındaki kızı görüyordum. Hâlâ uyuyorlardı. Ama artık elimde büyük bir koz vardı. Bunu Zahit babama söylesem, Evgin'i evlatlıktan reddederdi. Bingo.

Bir süre onları izlerken ikisinin de aynı anda uyandığını gördüm. Çüş.
Evgin, her zamanki gibi siyah tişört ve siyah pantolonunu giymişti. Ve beyaz ayakkabılar. Tamam, kabul ediyorum. Havalıydı.

İkisi tek kelime bile edemeden yanlarına dengesizce yürüyerek geldim. Beş saatte üç şişe viski içmiştim. İtiraf ediyorum, kör kütük sarhoştum.

"Günaydın." dedim gülerek. Evgin beni görünce afallamıştı.

"Buse, babam uyanmadan çık." dedi Evgin. Adının Buse olduğunu öğrendiğim kızı durdurdum.

"Nereye ya?" dedim yarı açık gözlerimle. "Daha tanışmadık bile."
Kız güldü.

"Selam, Buse ben." dedi, biliyordum. "Evgin'in sevgilisi."
O an yüzüm düştü. Evgin'e, onu sorgularcasına bir bakış attım, o sırada Buse çoktan balkondan çatıya, çatıdan bahçeye gitmişti. Boş balkona bakarken sendeledim, Evgin kolumdan yakalamıştı beni.

"Sen uyumadın mı?" dedi. Uyumuş gibi mi gözüküyordum?

"Koltukta uyumaktansa uyumamayı tercih ederim." dedim sakince. "Baban çağırıyor, hazır gitmişken ben de şu sevgilini söyleyeyim ona. Bakalım ne diyecek."

"Saçmalama." dedi, kolumdan tutmaya devam ediyordu. "Söylemeyeceksin. Hem, bu halde onun karşısına çıkamazsın."

"Ne var halimde?" dedim kolumu ondan çekerek. "Ben az önce senin sevgilinle tanıştım. Ne yapmamı bekliyordun?"
Evgin balkona baktı ve balkondaki masanın üstündeki boş içki şişelerini gördü.

"Tüm gece içtin mi?" dedi hayretle.

"Sen, Buse'ciğinle bizim yatağımızda uyurken, evet." dedim ve yatağa uzandım. Bugün sadece uyumak istiyordum.
Evgin hizama gelecek şekilde eğildi.

"Eğer babama Buse'yi söylemezsen, okulunu seve seve okursun." dedi gülümseyerek. Kahretsin ki hassas noktamdan vurmuştu.

"Anlaştık." dedim gözüm kapalıyken. Sırıttığını hissedebiliyordum.

Sadece bir saat uyuyabilmiştim. Alkolün etkisi hâlâ üzerimdeydi fakat kahvaltıya inmek zorundaydık. Tamam, normal çiftler gibi erken yatıp erken kalkmışız gibi davranacağım.

"Günaydın." dedi Evgin uyandığımı görünce. Hayret, görmezden gelir sanmıştım.

"Günaydın." dedim soğuk bir sesle. Yerimden doğruldum, Evgin yüzüme bile bakmıyordu.

"İyi misin?" diye sordu ilgisizce.

"Bilmem," dedim omuz silkerek. "Babanın yanına gittin mi?"
Merak etmiyor değildim.

"Evet," diye cevap verdi gözümün önünde tişörtünü çıkarıp. "Okulunu bırakmana gerek kalmadı."

"Gerçekten mi?" dedim, gözlerim parlamıştı. Evgin başıyla onaylarken gömleğinin düğmelerini ilikliyordu. Hayret, siyah tişörtten başka bir şey giymediğini sanıyordum.
Üzgün ve öfkeli görünüyordu. Babasıyla konuştuğu şeyle mi alakalıydı?

"Birazdan şirkete gideceğim. Bugün aşağı inmemize gerek yokmuş."

"Tamam," dedim. "Bu arada, şu metres sırrını daha ne kadar saklayabilirim, bilmiyorum."

"Seninle bir anlaşma yaptık." dedi, yüzündeki hafif öfke sesine de yansımıştı.

"Herkese güvenmemen gerektiğini öğrenmen lazım." dedim ama Evgin oralı olmadı. Bana güveni tammış gibi söylediğimi umursamadan kapıyı açtı ve gitti. Kapıyı sert bir şekilde kapatmıştı fakat bana sinirlendiğini sanmıyordum. Büyük ihtimal babasına sinirlenmişti. Sahi, ne konuşmuşlardı?

Sabahtan akşama kadar düşünüp durmuştum. Yemek yemeye bile inmemiştim.
Hava alma ihtiyacı hissederek balkona değil, aşağı inip evin bahçesine çıkmıştım. Sağıma soluma göz gezdirirken yerdeki kuşu gördüm. Muhabbet kuşuydu, büyük ihtimalle evcildi.
Yere çömeldim ve kuşa parmağımı uzattım. Korkmadan parmağıma konunca gülümsedim.

"Çocuk gibisin."
Sesin geldiği yöne baktım ve yüzüm asıldı. Evgin nihayet eve gelmişti.

"Acımasızsın." dedim irkildiğimi belli etmeden ve onun yüzüne bakmadan.

"Ben acımasız değilim, sen herkese gereğinden fazla değer veriyorsun." dedi. Bilmece gibi konuşuyordu. Gözlerine baktım. İçki içtiği her halinden belliydi fakat kendindeydi. Bu yüzden dolu değildi gözleri. Ağlıyordu.

Evin kapısını açıp içeri geçti. Konuşacak gücü yoktu sanki. Canı yanıyordu... Peki neden?
Bende eve girip odamıza gittim. Evgin balkonda, şehri izliyordu. Araba kornaları, ambulans sirenleri, kavga edenlerin bağırışları... Hepsi bir arada gürültü oluşturuyordu. Bu şehri susturmak mümkün değildi.

"Neyin var senin sabahtan beri?" dedim merakıma yenik düşüp. Benimle ilgili olduğunu sanmıyordum. Arkasından geldiğimi görmemişti fakat korkmamıştı da.

"Yok bir şey." dedi suratıma bakmadan ve masanın üstünde duran, bir saat önce açıp yarısını bitirdiğim viski şişesini kafasına dikerek.

"Çocuk kandırıyor sanki." dedim şişeyi elinden alıp. "Anlat, kurtul."

"Okulunun kıymetini bil." dedi nasihat edercesine. "Sırf son seneni okuyup mezun olabilmen için bin türlü azar işittim."
O an anladım olan biteni. Benim için kendini feda etmişti resmen.

"Baban sinirlenince kötü şeyler söylüyor." dedim, ben bile anlamıştım bunu.

"Dönüp dolaşıp aynı konuya geliyor." dedi kendi kendine, babasını kastediyordu. "Beni doğduğuma pişman etti."
Yeniden gözleri dolmuştu.
İçimden geldiği gibi ona aniden sarıldım ve gözlerimi kapattım. Şaşırdığını hissdiyordum ama tabii ki ona bir teşekkür borcum vardı.

"Teşekkür ederim."

RastlantıWhere stories live. Discover now