64. Bölüm: Hüzün.

17 5 9
                                    

Yazardan:
Ateş mekanında, huzursuz bir şekilde volta atıyordu.

"Ulan, herifi öldüremedik, çevresindekiler de ölmüyor!" dedi sinirle. "Bunları bir an önce yok etmeliyiz."

Ardından onun sağ kolu olan adama döndü.

"Sen bunu halledersin, sana güveniyorum."

"Tabi abi." dedi siyah takım elbiseli adam Ateş'in karşısında eğilerek.

"Bugüne kadar yüzümü kara çıkarmadın. O yüzden bu işi bir an önce bitir."

"Emrin olur abi."

Sessiz bir sabahtı. Herkes kaderine terk edilmişti.

Savaş ve Büge o gün taburcu olmuş ve böylelikle herkes Evgin'in odasına dolmuştu. Uyanmasını beklemiyorlardı. Sakinleşmesini bekliyorlardı.

Bu ne mümkündü?

Odaya doktor girdiğinde Barış merakla ayağa kalkmıştı.

"Merhaba." diye selam verdi güler yüzlü doktor. "Hastamızı uyandırmak için geldim."

Savaş ve Barış endişeyle bakıştılar.

"Yine kriz geçirirse?" diye sordu Savaş.

"Sürekli uyutarak bu sorunu çözemeyiz. Eğer krizleri devam ederse psikolojik destek alması lazım." diye yanıtladı doktor iğneyi hazırlarken.

Barış tedirgin bir şekilde Evgin'i izliyordu. Doktor iğneyi çoktan seruma enjekte etmişti.

Evgin gözlerini yavaşça açarken ortamda derin bir sessizlik vardı.

"Abi..." diye sayıkladı Evgin. Barış hızla onun yanına gelmişti.

Doktor onları yalnız bırakmak için odadan çıkmıştı.

"O... Öldü mü gerçekten?"

Evgin'in sesinde öfke yoktu, inkâr yoktu. Yalnızca hüzün vardı.

Günler sonra ilk defa kriz geçirmiyordu.

Sasha gözlerinden yaşlar akarken odayı terk etmişti. Barış'ın gözleri Sasha'nın çıktığı kapıda kalmıştı.

"Ben Sasha'ya bakayım." dedi Büge bir eli karnındayken.

"Ben de geliyorum." dedi Savaş, Büge'ye. İkisi birlikte odadan çıkmıştı.

Böylelikle Evgin'in yanında bir tek Barış kalmıştı.

"Cevap ver." ded Evgin, Barış'a bakmadan. "Bunların hiçbiri bir kabus değildi, değil mi?"

"Abim..." dedi Barış. "Çok üzgünüm. Böyle olmasını kimse istemezdi."

"Ama oldu!" dedi Evgin, Barış'a dönerek. "Böyle olmasını siz istediniz. Çok kötü davrandınız ona. Bu yüzden yaptı bunu..."

Evgin'in dolu gözleri yeniden camdan dışarıya çevrilmişti.

"Ne düşündüğünü biliyorum. Aklındaki kişi geri gelmeyecek. Ezgi de geri gelmeyecek oğlum. Kabul et bunu artık."

"Demesi kolay..." dedi Evgin sinirle.

"Tek derdi olan insan sen değilsin." dedi Barış. Evgin tekrar ona döndü. Barış'ın bakışlarından bir şey olduğunu anlamıştı.

"Ne oldu?" dedi Evgin kaşlarını çatarak.

"Senin gözün Ezgi'den başkasını görmüyordu tabi... Savaş bıçaklandı." dedi Barış, Evgin korkuyla doğrulmuştu.

"Ne! Nasıl?"

"Ezgi'nin öldüğü zaman. Biz yoğun bakıma girmeden önce bıçaklanmış. Ezgi'nin kalbi durduğunda, sen sinir krizi geçirirken gördük."

"Kim yapmış bunu peki?" dedi Evgin, duyduklarına inanamıyordu.

"Ateş yaptırmış." dedi Barış sakince. "Ama az önce gördüğün gibi, iyi."

Tam Evgin ayağa kalkacakken Barış bir lafıyla daha durdurmuştu onu.

"Dahası da var," dedi Barış. "Savaş'tan sonra Büge'de fenalaştı orada."

Evgin, anlatması için Barış'a hiçbir şey söylemeden baktı.

"Çocuğun durumu kötüymüş lan..." dedi Barış titreyen sesiyle. "Bebek her an düşebilirmiş..."

Evgin geçirdiği bir şokla daha sarsılmıştı Barış'ın gözleri dolarken.

"Bir yandan da sen, Ezgi... Hangi birine koşacağımı şaşırdım ben. Hangisini toparlasam, diğeri dağılıyor."

Evgin, Barış'a sarılırken Barış'ın omzundaki yükler az da olsa hafiflemişti. Barış derdini kimseye anlatmazdı, anlatamazdı. Hep içine atardı ve duygularını asla dışarı vurmazdı.

"Sen de bunu yaşadın. Çocuğunu kaybetmek nasıl hissettiriyor Evgin? Kaldırabileceğim bir şey mi..." dedi Barış ağlarken.

Herkesin derdi kendine yeterdi bazen ama derdi herkes olana hayat yetmezdi.

RastlantıWhere stories live. Discover now