6. Bölüm: Vakıf Başkanı.

45 7 32
                                    

Yesari Vakfı Başkanı Ezgi Yesari.

Şaşkınlığımı gizleyememiştim o an. Yesari Vakfı'nın başkanı mı olacaktım? Kimsesiz çocuklara yardım eden bir vakfın başkanıydım artık.

"Hayırlı olsun, güzel kızım."

Gelen sesle arkamı döndüm. Babam. Benim başkan olmamı sağlayan kişi ondan başkası değildi.

Babam yaşlı bir insan değildi, hatta bir çocuğu olacağını on dokuz yaşında öğrendiğinden hiç yaşlı değildi. Oldukça genç gösteriyordu, ki saçları bile beyazlamamıştı.

Gülümseyerek ona sarıldım.

"Çok teşekkür ederim..." diyerek ondan ayrıldım. Odanın kapısını açtığımda sevdiğim şekilde dekore edildiğini gördüm.

"Seninki nerede?" diye sordu babam.

"Kim?" demiş bulundum. "Ha, Evgin... Odasında. Çok yoğunmuş."

Yalan söylemekten sıkılmıştım artık. Evgin hergün gözümün önünde metresiyle sevişecekse biz niye evlenmiştik?

"Onun da haberi yok bundan." dedi. "Söyle de sürpriz olsun."

"Söylerim..." dedim gözlerimi kaçırarak.

"İşlerin sana nasıl yürüdüğünü anlatayım." dedi ve anlatmaya başladı babam.

Bir süre sonra her şeyden haberdardım. İşim zor bir iş değildi. Yöneticilere çeşitli görev ve sorumluluklar verecektim.

Babam gittiğinde, odada tek başıma kaldığımda, beynim cevapsız sorularla doluydu. Nasıl olacaktı?

Kapı sert bir şekilde açılmıştı. Kapı, duvara çarptığından irkilmiştim. Evgin hiç olmadığı kadar öfkeliydi.

"Ne oluyor ya?" dememe kalmadan Evgin bağırmaya başlamıştı bile.

"Sen kimsin! Ne hakla vakfın başkanı oluyorsun!"

"Bana bağıramazsın!" dedim ayağa kalkarak.

"Bağırırım!" Sesi odada yankılanmıştı. Büyük ihtimal şu an bütün şirket bizi dinliyor ama Evgin'e olan korkularından yanımıza gelemiyorlardı.
"Asistanımı aldın ses çıkarmadım, ama başkan falan olamazsın!"

"Ben mi karar verdim buna, ben mi istedim!" dedim sesimi alçaltmadan. "Git, babama söyle bütün bunları. Söyle, sen kızını nasıl başkan ilan edersin de! Hadi git, söyle!"

Bu sefer sessiz kalan oydu.

"Söylesene!" diye bağırdım Evgin giderken, arkasından. Hayır, babama gitmiyordu. Çünkü buna cesaret bulamazdı. Babama en az kendi babası kadar saygı gösteriyordu.

Akşam olmuştu. Zahit Baba yemeğe inmeyeceği için bizde inmedik, rol yapmaya halimiz kalmamıştı.

Evgin'e döndüm oturduğum yerden. Gözlerinde sabah ki öfkesi vardı. Hâlâ beni suçlamaya doymuyordu.

Kapı çaldığında ikimizde kapıya baktık. Evgin zaten ayaktaydı, o, kapıyı açarken bende ayağa kalkmıştım.

Gelen kişi Zahit Baba'nın sağ kolu Reşit'ti.

"Evgin Bey, Ezgi Hanım, babanız sizi odasına çağırıyor."

"Tamam, geliyoruz." dedi Evgin, gerilmişti çünkü ne zaman babasının yanına gitse öfkeli ve gergin dönüyordu.

Bana bile bakmadan koridorda yürümeye başladı Evgin. Bende arkasından gidiyordum.

"Bizi çağırmışsın baba," dedi Evgin ben kapıyı kapatırken. Zahit Baba koltukta oturuyordu. Elinde bastonu vardı.

"Evet," dedi Zahit Baba. "Sizi tebrik ederim, çocuklar. Aferin. Bugün şirkette iyi iş çıkardınız."

Şaşırmıştım. Çünkü Evgin ne zaman kafasına esip yanıma gelse kavga etmeden duramamıştık.

"Teşekkür ederiz baba." dedi Evgin. Ellerini önünde birleştirip başını öne eğmişti. Bir tek bana böyle sevgili saygılı değildi.

"Çıkabilirsiniz." dedi Zahit Baba kapıyı işaret edip. Evgin, tam çıkacakken aklına gelen şeyle tekrar babasına döndü.

"Ben dışarı çıkıyorum baba, haberin olsun." Ne? Nereye?

"Nereye gidiyorsun bu saatte?" Saat akşam dokuzdu.

"Arkadaşlarla yemeğe çıkacağız baba."

"Karını da al yanına." dedi Zahit Baba onaylarken. Bende mi gelecektim?

"Peki..." diyerek çıktı odadan. Sinirleri bozulmuştu. Belki de hiç söylememeliydi dışarı çıkacağını, o zaman ben de onun peşine takılmak zorunda kalmazdım.

Evgin oflaya puflaya odamıza döndü. Bende arkasındaydım. Siyah deri ceketini aldığı gibi giydi. Siyah bol tişört ve siyah pantolon giymişti. Daha doğrusu, giydikleri ona bol geliyor gibiydi. Neden bu kadar zayıftı?

Evgin, her ne kadar güçlü, kuvvetli de dursa bir o kadar zayıftı aslında. Ona, o giyinirken bakıyordum. İzliyordum onu. Çıplakken göründüğünden daha da zayıftı. Neden?

"Hızlı ol." dedi bana, yine emirler yağdırmaya başlamıştı.

"Geldim." diyerek arkasından yürümeye başladım. Zaten üstümde siyah, mini bir elbise vardı. Makyajım da koyuydu.

Öylece dışarı çıkıyordum, bir anda. Bu dengesizlik neyin nesiydi?

Arabaya bindiğimizde ben daha kapıyı kapatmadan gaza basmıştı Evgin. Hızlıca kapıyı kapatmasını bilmiştim ama... Bu kadar kaba olmak zorunda değildi.

Nereye gidiyoruz diye bile soramamıştım yol boyunca. Ondan korkmuyordum. Laflarıyla boğuşmak istemiyordum sadece.

Araba durduğunda geldiğimizi anlamıştım. Arabadan inerken etrafa bakındım, bir gece kulübüne gelmiştik. Evgin'in babasına yalan söylediğini anlamıştım.

"Ne yapacağız burada?" diye soruverdim birden.

"Ben arkadaşlarımla takılacağım. Sen de oturup uslu uslu bizi izleyeceksin." dedi yüzüme bakmadan. Ondan gerçekten nefret ediyordum. Beni bilerek getirmişti. Yoksa beni bir kafeye bırakıp kendi nereye gidiyorsa giderdi. Beni peşinden sürüklemeyi pek seviyordu.

İçeri girdiğimizde kulübün ikiye ayrıldığını fark ettim. Sağ tarafı bar, sol tarafı masalarla donatılmış, gerçek bir kulüptü.

Evgin sol tarafa, arkadaşlarını bulmaya gittiğinde garsonun ona uzattığı içeceği geri çevirmedi. Garson kız zayıftı, kahverengi, düz saçları vardı. Evgin içkiyi eline alırken garson kıza göz kırpıp yanağına makas atmıştı. Çapkın piç.

Göz devirirken gözüm sağ taraftaki bara takıldı. Benim de eğlenmeye hakkım vardı, değil mi?

Barın önündeki yüksek sandalyelerden birine oturdum.

"Buyrun, ne istersiniz?"

"Sek votka." dedim hiç düşünmeden.

"Emin misin?"

"Hiç olmadığım kadar." diye mırıldandım.

Barmen önüme içeceği koyar koymaz kafama diktim. Yemek yemediğim için midem boştu ve ben içer içmez yanmaya başlamıştı. Belliydi, bu gecenin sonu hiç iyi bitmeyecekti.

Yaklaşık bir saat sonra kafayı bulmuştum. Evet, sarhoştum ve bu saatten sonra yaptığım şeyler benim sorumluluğumda değildi.

Ne yaptığımı bilmiyordum, biri adeta beni kumanda ile yönetiyordu.

Ayağa kalktığımda sendeleyip güldüm. İçerisi çok kalabalıktı. Yüksek bar sandalyesine çıktığımda herkesten daha yüksekte olduğumdan hemen dikkat çekmiştim. Evgin'i göremiyordum, bu kalabalıkta onu bulmam imkansızdı.

"Beyler, bayanlar!" diye bağırdım. Herkes bana döndü ama bu kalabalık ortam asla sessiz olamazdı.
"Herkese benden istediği kadar beyaz şarap!"

Çığlıklar arasında alkış koparken güldüm.

Evgin beyaz şaraptan nefret ederdi.

RastlantıWhere stories live. Discover now