40. Bölüm: Gizli.

28 6 9
                                    

Evgin'den:
Ezgi, ne olduğunu bilmediğim bir şekilde ağlıyordu. Ona nedenini sorsam da söyleyemeden kendini yere bırakmıştı.

Bu sefer benimle ilgili bir şey olmadığından emindim.

"Daha iyi misin?" diye sordum, Ezgi gözyaşlarını silerken. Başını yukarı aşağı salladı.

"Az önce kendimi kaybettim, değil mi?" diye sordu donuk bir ifadeyle.

"Evet..."

"Hepsi onun yüzünden." dediğinde ona baktım.

"Kimin?" diye sormuş bulundum.

"Önemi yok." dedi ve ayağa kalktı. "Biraz hava alacağım."

Ezgi balkona yönelirken ona arkasından baktım. O kişinin kim olduğunu gidip sormalı mıydım?

Onun yalnız kalmasına ihtiyacı olduğunu anlamış ve sormaktan vazgeçmiştim.

Ertesi gün...
Ezgi'den:
Sabaha kadar kabuslarla uyanmıştım. Hepsinde aynı şeyi görüyordum.

Cam kırıkları.

Uykum kaçtığında erkenden kalkmıştım yerimden.

Belki de hiçbir şeyi kafama takmamalıydım artık. Ama mümkün müydü her şeyi geride bırakmak? Nasıl olurdu travmalarımın sebebi olan üvey annemi unutmak? Peki ölen bebeğimi?

Teras genişliğinde balkonumuzdaki masanın üzerinde duran içki şişesine dalmıştı gözüm. Her şeyi unutabilmem için içmem şarttı.

Ama bu bana, bir ay yasaktı...

Çalan telefonum sinirimi bozarken arayanın ateş olduğunu gördüm.

Siktir.

Açmak ve açmamak arasında kalarak telefonu avcumun içine aldım.

"Efendim?" dedim telaşlı bir şekilde. Ters giden bir şeyler olduğunu anlayacaktı ses tonumdan. Kendime kızıp yüzümü buruşturdum.

"Nasılsın?" dedi Ateş ve duraksadı. "Sesin iyi gelmiyor."

"Ha, yok..." dedim afallayarak. "İyiyim. Sen nasılsın?"

"Fena değil." dedi, canı sıkkın gibiydi. "İşler ters biraz."

"Yapma ya..." dedim uzaklara bakarak. "Ne oldu ki?"

"Paranın dolaşımında bir sıkıntı çıktı." dedi oflayarak. "Onunla uğraşıyorum."

Ateş, kara para aklıyordu ve bu işiyle tüm örgütlere sesini duyurmuş biriydi. Yaptığı işin illegal olduğu biliyordu, ve oldukça parası vardı fakat bu işi eğlencesine yapıyordu.

Tabi, bir sorun çıkmadığı sürece eğlenceliydi bu işler...

"Anladım." dedim. "Bir şey yapmam gerekiyorsa..."

"Yok güzelim, sağ ol." diye yanıtladı bitmemiş cümlemi. "Senin de canını sıktım galiba..."

"Yok yok, sorun değil." dedim. "Kafam başka bir şeye takıldı, onu düşünüyorum."

"En kısa zamanda buluşalım, tamam?" dedi soru sorar gibi. Ona hayır demeyeceğimi biliyordu.

"Tabii ki." dedim ve vedalaştık.

Telefonu deri ceketimin cebine koydum ve odadan çıkıp merdivenlerden aşağı indim.

Koskoca evde Evgin'i arayacaktım.

Evgin'den:
Yine, her gün olduğu gibi, mutfağa girmiştim. Elimde o hap vardı.

"Alış artık." diye fısıldadım kendi kendime, delirmiş gibi. "Yapmak zorundasın."

Elimdeki hapı Ezgi'nin içeceğine kattığımda arkamdan bir ses geldi.

"Niye yaptın bunu bana?"

RastlantıWhere stories live. Discover now