16. Bölüm: Yaşanmamış Gibi.

37 9 41
                                    

Sabahın erken saatlerinde, Can'ın ağlamasıyla uyandım. Elim hafifçe sızlıyordu.

"Günaydın!" dedim Can'ı kucağıma alarak. Aklıma Evgin geldiğinde yüzüm düştü. Uyanmış mıydı?

Can'ın üstünü değiştirirken bir yandan da onunla konuşuyordum.

Can'la aramızda kopmaz bir bağ oluşmuştu.

"Bugün annenle baban tatilden dönüyor. Özlemişsindir."

Saate baktığımda saat sabah altıydı. Evgin'in yanına gidip gitmemekte çok kararsızdım. Gitsem ne yaşanacaktı, bana kızacak mıydı? Ne diyecekti onca olaydan sonra?

İki saati orada oturarak geçirdim. Can'la oynarken en azından biraz kafam dağılmıştı.

Su doldurduğum bardağı kafama diktim. Bu düşüncelerden kurtulamıyordum.

"Ah!"

Karnıma saplanan ağrıyla elimdeki bardağı yere düşürdüm. Bir elimle karnımı tutuyor, bir elimle de duvardan tutunuyordum.

"Ezgi?" Sasha'nın o enerjik sesini duyduğumda kendimi toparlamaya çalıştım ve yerdeki bardağı alıp komodinin üstünde koydum. Neyseki bardak kırılmamıştı.

Kapıyı açtığımda gülümsemeye çalıştım.

"İyi misin, o ses neydi?" dedi içeri bakarak.

"Bardak düştü, elimden kaydı da..." Yalan söylediğim çok mu belli oluyordu?

"Ay ben seni yerim!" diyerek Can'ı kucağına aldı Sasha. Şimdilik yalan söylediğimi anlamamıştı.

"Evgin'i gördün mü? Uyanmış mıdır?" diye sordum.

"Yok, görmedim."

"Gidip baksam mı?" dedim tereddütle.

"Bak bence. Dünden beri sesi çıkmadı. Bu kadar uyumaz o." dedi Sasha Can'la oynamaya başlarken.

"Tamam..." Aniden gelen cesaretle tamam demiştim ama dünkü olayları hatırlayınca yine tereddüte düştüm. Ne de olsa kıyafetlerimi almak için o odaya girecektim. Elbet karşılaşacaktık bir yerde...

Üstümde uzun kollu, beyaz düğmeli, siyah pijama ve onunla takım olan siyah alt vardı. Siyah olduğundan, dün üstüne sildiğim kanlar belli bile olmuyordu.

Kapıyı birkaç kez tıklattım.

"Evgin?" dedim sessizce. Ses gelmeyince mecbur içeri girdim.

Evgin üzerine takım elbise giymiş, şirkete gitmek için hazırlanıyordu.

Birbirimize yaklaştığımızda, aramızdaki boy farkıyla başımı hafifçe yukarı kaldırdım.

"Ne zaman uyandın?"

"Neredeydin?"

İkimizde aynı anda sorduğumuzu fark edince sessizce güldük.

"İkimizde aynı anda cevaplayacağız o zaman." dedim gülümseyerek.

"Peki..." dedi ve aynı anda konuşmaya başladık.

"Birkaç saat önce uyandım."

"Barışların odasında kaldım."

Dünü hatırladığımda hüzünlü bir bakış attım ve yerlere baktım. Tek bir cam parçası bile kalmamıştı.

"Temizlediler..." dedi derin bir iç çektikten sonra. O da benim kadar üzgündü.

Gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Normalde bu kadar sulu göz biri değildim ama bu olay beni resmen sarsmıştı.

Evgin iki elimi tutup kendine çektiğinde yaralanan elimi görmüştü.

"Eline ne oldu?" dedi endişeyle. Bir yandan da sargıyı açıyordu.

"Önemli bir şey değil..." desemde dinlememişti beni. Çok derin kesildiğini görünce adeta kendi canı yanmış gibi bakmıştı bana.

"Ben mi..."

"Yanlışlıkla yaptın." dedim kendini suçlu hissetmemesi için.

Derken, karnımdaki kan lekesini fark etti. Kıyafetimin kumaşı keten olduğundan ışıkta mat kalmıyordu. Bu yüzden fark etmişti kanı.

"Elimi silmiştim üstüme..." dediğimde bana sarıldı. Acımı dindirmek istercesine sarıldı. Sanki benim yerime o acıyı kendisi çekmek istiyormuş gibi sarıldı.

"Özür dilerim..." dedi içtenlikle. "Sana bunları yaşattığım için, canını yaktığım için... Çok özür dilerim."

Şaşırtıcı bir şekilde bende ona sarılmıştım. Birbirimize ilk defa sarılıyorduk.

Daha birlikte yaşayacağımız çok ilk vardı.

Bedenlerimiz ayrıldığında bu sefer dudaklarımız birleşti. Gözümden akan damlaya engel olamamıştım o sırada.

Tekrar ayrıldığımızda gözlerimi açtım yavaşça. Evgin gözyaşımı silerken gülümsedim.

"Dün hiç yaşanmamış gibi davranalım mı?" dedi ellerimi tutarken.

Hiç yaşanmamış gibi...

"Olur." dedim dolu gözlerimle gülümseyerek. "Hiç yaşanmamış gibi davranalım."

Evgin iki eliyle belimi tuttu ve beni kendine çekti. Başımı onun omzuna koydum.

Bir süre öylece durduk. Gözlerimi kapatmış ve kendimi ona bırakmıştım.

Neler olduğunu bir an önce öğrenmek zorundaydım.

"Şirkete gitmem lazım. Gelince konuşalım, tamam?"

Üzerimden atamadığım duygusallıkla başımı salladım. Evgin giderken onun arkasından bakakaldım.

"Ah!" diye bağırdım karnımı tutarak. Evgin çoktan odadan çıkmıştı.

Ben iki büklüm kalmışken Sasha odaya girdi.

"Ezgi!" diyerek yanıma koştu. Ben yere oturmuş hâlâ karnımı tutuyordum. "İyi misin? Ne oldu!"

"Karnım..." dedim karnıma bastırarak. "Çok kötü."

"Tamam, gel, kalkmaya çalış." dedi elimden tutarak.

Sasha beni kaldırıp koltuğa oturttuğunda ağrı geçmişti.

"İyi misin?"

"İyiyim iyiyim, geçti..." dedim derin bir iç çekerek.

"Yediğin bir şey mi dokundu acaba?" dedi endişeyle.

"Hiçbir şey yemedim ki..." dedim, gerçekten iki gündür hiçbir şey yememiştim.

Midemin bulanmasıyla elimi tekrar karnıma götürdüm. Sasha'yla göz göze geldik, anlamıştı.

"Ezgi," dedi. "Sen hiç Evgin'le birlikte oldun mu?"

Başımı öne eğdim. Sasha cevabımın evet olduğunu da anlamıştı.

"Düşün bence... Olabilir." dediğinde ona endişeli bir bakış attım.

Sasha omzuma bir öpücük kondurup odadan çıktı.

Elimi bir daha karnıma koyduğumda düşünmeye başladım.

"Olabilir mi ya?" dedim kendi kendime. Karnıma baktım, çocuğum olsa ona bakabilir miydim ben?

Sonra Can'ın bana anne deyişi geldi aklıma.

Evgin'le ne kadar dengesiz bir ilişkimiz olduğunu düşündüm. Üstelik bilmediğim sır, belki sırlar vardı...

"Yok yok, olamaz. Olmamalı." dedim ayağa kalkarken.

Olmamalıydı.

***

"Sahi ayçiçeği, söylesene bana. Neden boynun bükük senin?"

Ayçiçeği başını kaldırmadan cevap vermiş güneşe.

"Ben seni beklemekten yoruldum güneş. Tüm gece seni aradım. Yoktun..."

Güneş iç çekmiş ve demiş ki:

"Ben sadece gündüz açarım, aydınlatırım dünyayı. Yoksa geceleri nasıl uyuyacaksın, karanlık olmadan?"

RastlantıWhere stories live. Discover now