8. Bölüm: Kıskançlık Krizi.

44 8 23
                                    

Gözlerimi baş ağrısından açamıyordum ertesi sabah. Evgin yine giyiniyordu. Neden bir gün olsun farklı bir şey yapmıyordu? Hiç mi sıkılmıyordu bu rutinden?

Oflayarak ve başımı ovalayarak doğruldum yatakta.

"Dur bugün evde. Kolay kolay ayılmazsın dünden sonra." dedi Evgin. Tabii ki yüzüme bakmıyordu, ama çoktan aşmıştım bunları.

Üstümde dün giydiğim elbise vardı. Demek ki aramızda hiçbir şey yaşanmamıştı... Hayır, onunla tekrar sevişmeyi beklemiyordum. Gerçi, dün neler olup bittiğini de bilmiyordum...

Ona cevap vermedim çünkü versem de bir şey değişmeyecekti. Hep onun istediği olacaktı.

"İş ne olacak?" deyiverdim.

"Ben hallederim." Hah. Sanki işim çok kolay da kendininkiyle beraber benimkisini de halledecek.

Akşam olmuştu. Tüm günümü o odada geçirmiştim. Yemek yemek yerine bir şeyler atıştırıp geçiştiriyordum. Evgin ise hâlâ gelmemişti.

Telefonumun çalmasıyla ekrarına baktım, tabii ki Evgin'in aramasını beklemiyordum. O aramıyordu zaten. Başka biri...

Telefonu açıp kısa konuşmamdan sonra ayağa kalkıp hazırlanmaya başladım. Saçım, kıyafetim, makyajım... Hepsini halletmiştim.

Saçlarımı yukarıdan toplamıştım, saçımı rengi kumraldı ve uçlarında sarı renk ombre vardı. Göz farım yine koyuydu ve kırmızı bir ruj sürmüştüm. Rimelle birlikte birkaç dokunuş daha yapmıştım.

Siyah mini eteğin üstüne siyah bir bluz giymiştim ve spor ayakkabılarımı siyah, uzun çizmelerle değiştirmiştim. Eteğim dizimin çok üstündeydi, çizmem de tam dizime geliyordu.

Siyah çantamı da alıp odadan çıktım. Merdivenlerde ise çizmemin topuk sesi yankılanıyordu. Neyse ki herkes odasındaydı da beni görmemişlerdi.

Kapıdan çıktığım an onu gördüm: Evgin. Ben çıkarken o eve gelmişti. Bu nasıl bir tesadüf?

"Nereye?" diye sordu elleri cebindeyken. Beni süzmüş ve gözlerini tekrar gözlerime dikmişti.

"Dışarı." diyerek yanından geçmeye çalıştım ancak beni engelledi.

"Nereye?" diye tekrar sordu. Bu bir insan değil, robot.

"Sana ne?" diyerek tekrar gitmeye çalıştım ancak omzumu tutarak durdurdu beni.

"Bensiz bir yere gidemezsin." dedi.

"Beraber gidince ne olduğunu gördük." dedim göz devirerek.

"Evet, gördük. İçip sarhoş oldun ve seni eve zor getirdim."

"Evet, gördük." dedim onu tekrarlayarak. "Sen beni peşinden sürükleyip beni ortada bıraktın, arkadaşlarına gittin. Pardon, her gün bir diğeriyle seviştiğin kızlara."

Beni anlık bir öfkeyle sürükledi ve duvara yasladı. Yumruğu havadaydı ama bana zarar verirse babasından ne denli azar işitebileceğini düşünemiyordum. Vuracak mıydı bana?

Gözlerimiz birleştiğinde öfkesini görmüştüm ama bana vurmazdı. Çünkü vuramazdı.

Vurdu. Üç kere. Duvara. Başımın hemen üstüne. Vurdu.

Gözlerimi tepkisizce kapattım. Bu adamın siniri kimeydi? Bana mıydı? O zaman bana niye vuramıyordu?

Gözlerimi açtığımda o benden gözlerini kaçırıyordu. Eline baktım, kızarmıştı ve moraracaktı.

"Birlikte gidiyoruz." dedi beni bileğimden tutup sürükleyerek.

"Nereye?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Senin gideceğin yere."

Arabasının önüne gelmiştik. Benim de arabam vardı. Kendim gidebilirdim. Beni sadece magazin manşetleri için ya da babasının lafları için sürüklemiyordu peşinden, belliydi. Başka bir şey vardı.

Evgin arabayı çalıştırıp nereye gittiğini biliyormuş gibi sürmeye başladığında sormadan edemedim:

"Nereye gittiğimizi nereden biliyorsun?"

"Nereye gittiğini tahmin etmek zor değil." dedi, gözü yoldaydı. Ona göz devirip kafamı çevirdim ve bende yola bakmaya başladım. Gerçekten de benim gideceğim yere gelmiştik: gece kulübüne.

"Sen de mi geleceksin?" dedim emniyet kemerini açıp arabadan inerken. Cevap vermeye tenezzül bile etmeden o da arabadan indi ve önümden geçip gitti. Onu takip edip kulübe girdik. Gözlerim onu arıyordu. Telefonla konuştuğum o kişiyi.

Evgin yine bana bile bakmadan kalabalığa karıştığında yüksek bar sandalyelerine oturup içecek bir şeyler sipariş ettim. Telefonumu çantamdan çıkarıp onu aradaım.

"Alo, neredesin?" 

"...Tamam." dedim ve telefonu kapattım. Kadehteki bütün içkiyi bitirip ayağa kalktım, Evgin'in ne yapıp yapmadığı umurumda bile değildi.

Birkaç saat sonra...

Telefonda konuştuğum adamla buluşmuş ve birkaç saat içmiştik. Evgin'in umurunda bile olmadığımdan birbirimizi görmemiştik bile.

"Özledim kız seni." dedi Ateş saçımın bir tutamını alıp parmağına dolayarak. Ateş... Evgin'in de sevgilisi vardı, değil mi? Benim de vardı işte.

Ateş son derece havalı ve yakışıklıydı. Her gün siyah giyinirdi ve bu onu çok tarz gösteriyordu. Nikahta göz kırptığım kişi ise ondan başkası değildi. Evet, Ateş düğünüme gelmişti.

O kadar içmemize rağmen ikimiz de sarhoş değildik. Çünkü alışkındık.

Herkesin içinde öpüştüğümüz sırada ondan iki saniyeliğine ayrılıp güldüm ve tekrar dudaklarına yapıştım. Bu kalabalıkta o kadar çok insan vardı ki kimse kimseyi takmıyordu.

Ateş beni duvara yaslandığında sarsıntıyla beraber küçük bir inilti çıktı dudaklarımdan. Öpüşmeye devam ederek yürüyorduk. Bir süre sonra durmuştuk. Tuvaletlere giden o koridorun ortasındaydık. Ateş beni tekrar duvara yaslamıştı. İki eli kalçalarımı okşuyordu. Ara sıra çıplak bacağımı elliyordu. Mini etek giymemi seviyor ve beni asla kıskanmıyordu.

Ateş boynumdan aşağı öpmeye başladığında daha çok inlemeye başladım. Bunda Ateş'in katkısı da vardı ama bizi biri izlediğinden onu kıskandırmak için inliyordum. Evet,

Evgin, bizi izliyordu.

RastlantıWhere stories live. Discover now