52. Bölüm: Tokat.

16 4 12
                                    

Eve girdiğimde herkes salondaydı ve bana bakıyorlardı. Bu ev, ilk defa bu kadar sessizdi.

Acıyla gözlerimi kapattım. Yüzlerine bakamıyordum.

Sasha'nın korku ve endişesini hissedebiliyordum mesela. Barış'ın soğuk bakışlarını, Büge'nin benim yerime pişman oluşunu, Savaş'ın her ne kadar sinirlense de beni düşündüğünü...

Hepsini hissedebiliyordum.

Ama bir şeyi hepsinden iyi hissediyordum.

Evgin'in bana olan nefretini.

Merdivenlerden çıkarken herkes bana bakmaya devam ediyordu.

Odaya girer girmez yatağa yöneldim ve dizlerimi karnıma çekerek yattım. Ağlamıyordum, ağlayamıyordum. Duygularımı yitirmiştim kullandığım zehir yüzünden.

Ve her geçen gün beni zehirlemeye devam ediyordu.

Evgin tüm gece odaya gelmedi. Başka bir odada kalıyordu muhtemelen. Şaşırmamıştım. Benimle değil aynı odada, aynı evde kalmaya bile tahammülü yoktu.

Sabahın ilk ışıkları yüzüme yansırken en fazla bir saat uyumuştum. Evgin, uyuma ihtimalimi bile önemsemeden odaya dalmıştı.

Yavaşça doğrulup ona baktım.

"Babam geldi." dedi, öfkesi biraz olsun azalmamıştı bana karşı.

Ayağa kalkıp karşısına geçtiğimde aramızda mesafe olması için geriye adım attı. Fakat ısrarla ona yaklaşmaya devam ettim.

"Kaçma benden." dedim titreyen sesimle. Bana karşı zerre iyi duygu beslemiyordu.

"Sen ne yaptığının farkında mısın?" dedi gözlerini kısarak. Ardından ciddi bir ifadeyle devam etti. "Babama hesap ver, sonra defol git bu evden."

Sözleri kalbimi kırarken arkasını döndü. Tam gidecekken duraksadı ve bana tekrar döndü.

"Yaptığın onca şeye rağmen, söylediğin onca yalana rağmen, içimde bir kırıntı üzüntü, en ufak bir acımam yok sana karşı." dedi Evgin bileğimi kavramışken.

Gözyaşlarım akmaya başladığında burnumu çektim.

"Yaptıklarını ilk duyduğumda hiç şaşırmadım, biliyor musun? Senden bu beklenirdi çünkü."

Evgin o kadar kırıcı konuşuyordu ki o an kaçmak istedim. Geriye adım atmaya çalışırken bileğimi o kadar sıkı tutuyordu ki hareket bile edemiyordum.

Birkaç saniye bakıştıktan sonra bileğimi tutan eli gevşedi ve kolumu bıraktı. Kolum yanıma düştüğü an Evgin arkasını döndü ve gitti.

Hazır gözyaşlarım akabiliyorken, duygularım bir anlığına gün yüzüne çıkmışken kendimi yere, dizlerimin üstüne bıraktım ve ellerimle yüzümü kapatarak ağlamaya başladım.

Ailem dediğim insanlara resmen ihanet etmiştim.

Birkaç dakika yerde oturduktan sonra ayağa kalktım ve gözyaşlarımı sildim. Gardırobumdan valizimi çıkardım ve ne kadar eşyam varsa hepsini içine koydum.

Normalde çalışanlara söylesem valizimi hazırlarlardı ama güvenlikler bile beni eve sokmamışken onlardan bir şey isteyemezdim.

Valizimi alıp odaya son bir kez göz gezdirdim. Ve aklıma eski anılar geldi...

Evlendiğimiz gün. Bu odaya geldiğim ilk gün. Aynı böyleydi bu oda. Benim tek bir eşyam yoktu ama yerleştirmek için çok alan vardı...

Şimdi ise yine öyleydi. Fakat tek farklı bir şey vardı ki bu odaya gelmiyor, bu odadan, hatta bu evden gidiyordum.

Derin bir iç çektim ve odanın kapısını kapattım.

Merdivenlerden aşağı inerken, her bir basamakta korkum artıyordu. Ne yaşanacaktı az sonra, ki o hisseleri devrettiğimi bile az buz hatırlıyordum. Eğer Evgin olan biten her şeyi Zahit babaya anlattıysa, bu evden kovulmamak için hiçbir sebebim yoktu.

Evin koca salonuna adımımı attığımda herkes ayakta beni bekliyordu. Evgin'in gözlerine baktım, bana değil, babasına bakıyordu.

Zahit Yesari. Tam ortalarında duruyordu. Bir elinde gerek bile olmayan bastonu... Beni izliyordu. Bu bakışları üstümden çekip atmak istiyordum.

Birkaç adım atıp daha da yaklaştım onlara. Ne söyleyebilirsiniz ki bu durumdayken? Bu duruma düşmüşken.

"Senden asla beklemezdim kızım." dedi. Hâlâ kızım diyorsa belki bir umut affeder diye düşündüm, şimdiki söylediğini söylemeden önce. "Beni hayal kırıklığına uğrattın."

Ben, birini, hayal kırıklığına uğrattım. Hayallerini yıktım onun. Daha önce Evgin bunu bana yapmıştı, ama o benim iyiliğimi düşünüyordu, anlamıştım. Ben... Resmen adam kalpten gitsin diye yapmıştım.

"Baba... Ben..."

Cümlemi tamamlayamadan beynimi sarsan bir tokatla sustum. Derin sessizlik sürmeye devam etti. Hayatımda ilk defa biri bana tokat atmıştı. Canım yandı mı yanmadı mı hatırlamıyordum. O an sadece babamın söyledikleri kulağımda yankılanıyordu.

Beni hayal kırıklığına uğrattın.

Kimsenin yüzüne bakamadım o an. Evgin'in bile. Sadece arkamı dönüp, evden valizimle çıkıp gittiğimi hatırlıyorum. Evgin peşimden bile gelmemişti ki bunu ondan bekleyemezdim zaten. Yaptığım şeylerin haddi hesabı yoktu.

Sahilde, yere oturmuş, denize bakarak rastgele satın aldığım içkiyi kafama dikerken buldum kendimi. "Baba... Ben..." deyişim geldi aklıma. Ne diyebilirdim ki o iki kelimeden sonra? Suçumu hangi kelimeyle örtebilirdim ki? Koca bir hiç.

Sahilin karşısındaki gece kulübünden tanıdık bir şarkı duyulmaya başladı. Ayağa kalkıp sendeleyerek oraya girmeyi başardım ve bir köşeye oturup şarkıyı dinlemeye başladım.

I love you much
It's not enough
You love blow and I love puff
And life is like a pipe
And I'm a tiny penny
Rolling up the walls inside...

Şarkı, Amy Winehouse - Back to Black idi.

We only said goodbye with words
I died a hundred times
You go back to her
And I go back to
I go back to us...

Elimdeki içki şişesini tekrar kafama diktim. Sarhoş kafamla aklıma gelen şeyi yaptım.

Yüksek bar sandalyesinin üstüne çıktım, oldukça yüksekteydim ve her an düşebilirdim.

"Bana bakın!.." dedim yarı uyanık bir şekilde. Herkesin dikkati bendeydi. "Ben, bugün, hayatı akışına bırakmaya karar verdim!"

Herkes çığlıklar içinde içkisini havaya kaldırdı ve beni alkışlamaya başladı. Ben gülerek içkimi içerken iki güvenlik yanıma gelip beni sandalyeden aşağı indirdi ve sürüklemeye başladı.

"Ne oluyor?" dedim hayretle. Bir yandan beni bırakmaları için kolumu çekiştiriyordum.

Izbandut gibi dikilen adamlar beni kapıdan dışarı fırlattılar. Yere düştüğümde mini eteğim yüzünden açıkta kalan bacaklarım sızlamıştı.

Acıyla inleyip backalarımı tuttum ve yorgun bir şekilde yere yattım.

Uykuya dalmadan önce aklımda kalan şarkıyı mırıldandım.

"We only said goodbye with words..."

Bu, sokakta uyuduğum ilk gece olacaktı.

RastlantıWhere stories live. Discover now