61. Bölüm: Taşınamayan Yükler.

18 4 23
                                    

Yazardan:

Kendin için yaşa Ezgi... Ailen için yaşa.

Ezgi, gece gördüğü halüsinasyonların farkına varmış ve bir süre ağlamıştı.

Gecenin bir yarısıydı belki ama Ateş yine karanlık planlarını yapıyordu.

"Demek hâlâ yaşıyorsun, Evgin?" dedi kendi kendine. "Tamam, bende sevdiklerinden başlarım."

"Ne yapıyoruz, patron?" dedi Ateş'in yanında dikilen, siyah takım elbiseli, elleri önünde ve başı öne eğik adam.

"Siz bir şey yapmıyorsunuz, oğlum." dedi Ateş ayaklarını masaya koyarak. "Ben halledeceğim."

Ezgi'den:
Olabileceğim en karanlık yerdeydim. Evimin odasında. Gece olmuştu. Sokak lambaları camdan sızıp odayı aydınlatmasın diye perdeleri çekmiştim. Odadaki tek ışık telefonumdan geliyordu.

Birkaç kere çaldırdıktan sonra açtı telefonu. Evgin'i aramıştım.

"Ne var?" diyerek açtı telefonu.

"Uyumamışsın..." diye fısıldadım gözlerimden yaşlar akarken.

"Bu saatte ne diye aradın beni?" diye sordu umursamazca.

"Anlat." dedim donuk bir sesle.

Donuk. Ne kadar soğuk bir kelime. Ve ben de soğuktum. Ellerim soğuktu.

Ağlamaktan gözlerimden kan gelmeye başlamıştı, nasıl buz gibi olmayayım ki?

"Neyi?" diye sordu. Kaşlarını çattığından emindim.

"Her şeyini." Sesim çıkmaz olmuştu. Artık ağlamıyordum, ağlayamıyordum.

"Bunu sen istedin." dedi ve gülmeye başladı. Sanki yanında biri vardı ve ona gülümsüyordu.

Buse yanındaydı.

"Benim her şeyim, herkesim, Buse. Anladın?"

O an gülümsedim. Buse, Evgin'in her şeyiydi. Ben kimsenin hiçbir şeyiydim.

Ses sisteminden bir şarkı açtım, kısık sesle bir şarkı çalmaya başladı.

Sokağımda tek başımayım,
On dokuz yaşındayım,
Hayatın başındayım,
Bu yolun sonundayım...

Şarkı her ne kadar kısık sesli olsa da Evgin'in de duyduğunun farkındaydım. Anlatmaya devam ediyordu.

"Ben seni hiçbir zaman sevmedim. Bunu geç farkettiğim için o kadar pişmanım ki. Sen orada ağlarken, biz burada gülüyoruz."

"Sen orada ağlarken, biz burada gülüyoruz."

Gözlerimin haline bir bak,
Gölgemde gizli bir korkak,
Yolun sonunu belki de göremem,
Kurtar hadi kendini benden...

"Merak etme." dedim ruhsuzca gülümseyerek. "Artık beni ne göreceksin ne de duyacaksın. Hatta o pişmanlığın daha çok artacak."

Elimdeki bıçak tenimle aynı soğukluktaydı. Keskin ve soğuk. Damarlarıma girene dek soğuk.

Hiç tereddüt etmeden sağ elimle sol bileğime geçirdim bıçağı. Kan fışkırıyordu ki çıkan seslerden ne yaptığım anlaşılıyordu.

"Ne yapıyorsun?" dedi Evgin acıyla inlediğimi duyunca. Meraklanmış mıydı gerçekten? İş işten geçtikten sonra?

Kan kaybından başım dönmeye başlamıştı ki son darbeyi sağ bileğimi keserek verdim.

Bayılmadan önce kendim yatmıştım koltuğa. Bıçak izleri oldukça derindi ve biliyordum ki hayati damarı kesmiştim. Kurtulmam mucize olurdu.

Ben, bu sefer gerçekten başarıyordum.

"Ölüyorum..." diye fısıldadım gülerek. Evgin meraklanmış olmalı ki ayağa kalktığını gelen hışırtı seslerinden anlayabiliyordum.

"Neredesin?" Kapıyı açma ve kapama sesi geldi, evden hangi ara çıkmıştı da yanıma geliyordu? Buse yanında değil miydi?

"Senin beni istediğin yerde."

O kadar kısık çıkıyordu ki sesim, ben bile zor duymuştum. O da duymuş muydu acaba?

"Geliyorum yanına. Sakın bir saçmalık yaptığını söyleme!"

Ölürken bile kızıyordu.

"Yaptım." dedim ona sesimi duyuracak kadar yüksek sesle. "Ben öldüm Evgin."

"Yok öyle bir şey!" Ve birkaç bağırış daha. Sesler boğuklaşmaya başladığından ne dediğini anlamıyordum.

Yıkılmam asla,
Güçlüyüm değilsin farkında,
Kırılmam asla,
Toparlarım dağılsa da,
Üzülmem asla,
Canım yansa daima,
Hep sendin aklımda...

Şarkı bitti.

Gözlerim kapandı.

Kadın öldü.

Adam ona yetişemedi.

Hep öyle olmadı mı zaten?

Ruhun da ölse, bedenin de.

Sana kimse yetişemedi.

RastlantıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin