50. Bölüm: Şart.

17 4 16
                                    

Ateş'in o bakışını gördüğüm an midem yeniden çalkalanmaya başladı.

"Ne yapacağım?" diye fısıldadım Evgin'e. Bir yandan da karnımı tutuyordum.

"Sadece sakin ol." diyerek hatırlatma yaptı. "Ateş'in orada olduğundan haberin yokmuş gibi davran."

Derin bir iç çekip olduğum yerde Ateş'e bakmaya devam ettim. Buse'ye bir şey söylüyordu, muhtemelen 'Hemen geliyorum, beni bekle' gibisinden bir şeyler söylüyordu.

Ateş'in gözleri bana çevrildiğinde yutkundum. Ellerim buz kesmişti.

Ateş yanıma gelirken istemsizce geriye adımlar atıyordum.

"En ufak bir şey olduğunda yanına geleceğim." dedi Evgin. Biraz olsun rahatlamıştım fakat Ateş bana çok yakın olduğundan Evgin'e cevap veremezdim.

Ateş dibimde bittiğinde beni bileğimden tuttu. Aramızdaki mesafe o kadar azdı ki titrediğimi çok net görebilirdi.

"Ne yapıyorsun burada?" dedi, sesi çok sert olmasa da gerginlikten çenem titremişti.

"Ne demek ne yapıyorsun? Ben de gelemez miyim buraya?"

"Benimle aynı yere, aynı saatte?" dediğinde aklıma gelen ilk şeyi söyledim.

"Tesadüf..." diyerek geçiştirmeye çalıştım.

Ateş'in gözü kolyeme kaydı.

"Kolyen güzelmiş." dedi gülümseyerek.

Birkaç saniye sonra yüzü düştü ve eliyle kolyemi çekip kopardı.

Gerçekten, hassiktir.

"Anlamayacağımı mı sandın?" dedi, onu hiç bu kadar soğuk ve sert görmemiştim. Gözlerimin dolmasına engel olamamıştım.

"Özür dilerim..." dedim, neredeyse ağlayacaktım.

Kolyeyi avcumun içine bıraktı.

"Geleyim mi?" dedi Evgin titreyen sesimi duyunca.

"Gelme..." diye cevap verdim Evgin'e, Ateş'e bakarak. Ateş'in gözü kulağımdaki küpeyi bulunca sinir bozukluğuyla başını öne eğdi.

"Bunlar yaşanmadı varsayıyorum..." dedi ve ekledi. "Şu anlık."

Kafamı kaldırıp ona baktığımda bana son bir bakış attı ve masasına geri döndü.

Ben olduğum yerde hareketsizce dururken Evgin'in emriyle kendime geldim.

"Yanıma gel." dedi sadece. Başka bir şey söylemedi. Hiçbir tepki vermeden, hızlı adımlarla o lüks yeri terk ettim ve arabaya geri döndüm.

Arabaya bindiğim an Evgin'le göz göze geldik. Bana sinirli bakmıyordu. Bana kızgın bakmıyordu. Bana soğuk bakmıyordu. O an görmüştüm gözlerinin şefkatini.

Ona sarılma isteğimi bastırmaya çalışıyordum gözlerimi kapatarak. Ortamda çıt bile çıkmıyordu.

Acaba kalp atışımı duyuyor muydu?

Evgin bakışlarını benden çekti ve şoföre döndü.

"Eve gidelim."

"Tabi efendim." dedi şoför ve kısa süre içinde eve geldik.

Ertesi gün...
Gece olmuştu. Dün yaşananlardan sonra bir süre Ateş'le görüşmeemeye karar versem de, bu imkansızdı.

Çünkü şu an kriz geçiriyordum.

Arabamla Ateş'in mekanına geldiğimde, resmen sürünüyordum. Soğuk soğuk terliyordum, titriyordum, gözlerim yarı açıktı ve kalp atışlarım hızlıydı.

Dengesizce yürüyerek içeri girdiğimde, Ateş'in odasına olduğunu varsayarak koridordan geçtim ve kapıyı çalmadan içeri girdim.

"Ateş..." diyebildim nefes nefeseyken.

"Ezgi?" diyerek oturduğu koltuktan ayağa kalktı ve yanıma geldi.

Ben yere yığılana kadar masadan tutunduğumu bile fark etmemiştim.

Bilincim açıktı fakat pek kendimde olduğum söylenemezdi. İstediğim tek şey o pis bağımlılar gibi, uyuşturucuydu.

"Bana iğne ver." dedim onu ayaklarına kapanarak. O kadar zavallı durumdaydım ki, kendi halime bile gülebilecek derecedeydim.

"Bekle." dedi ve masasına yöneldi. Çekmece sesini duyduğumda muhtemelen iğneyi alıyordu. Bir süre sonra görüş alanıma tekrar girdi ve bana iğneyi uzattı.

Ben hâlâ yerdeyken ve iğneyi alacakken, elini geri çekti.

"Bir şartım var." dedi. "Hem de borcunu ödeyebileceksin."

"Ne..." diye fısıldadım. Resmen sayıklıyordum.

"Şirkette, sana ait olan tüm hisseleri bana devredeceksin."

RastlantıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin