30. Bölüm: Hap.

32 7 42
                                    

Evgin odadan çekip giderken sessizlik benim acıyla inlememle son bulmuştu.

Evgin'e vururken ani hareketler yaptığım için dikiş yerim oldukça acımıştı.

Sasha koluma girerken ben bir elimle sehpadan tutunmaya çalışıyordum ki...

Düğün fotoğrafımızın olduğu çerçeve yere düştü.

Gözüm yere daldı. O fotoğrafa.

Yalandan çekilmiş mutluluk oyunumuzun fotoğrafına.

Çerçevenin camı paramparça olmuştu. Sasha beni yatağa oturturken gözüm hâlâ o fotoğraftaydı.

Birkaç dakika geçmişti ki herkes başıma toplanmıştı.

"Ezgi, söylediklerin..." diyebildi Büge. Kimsenin çıtı çıkmıyor ve benden bir açıklama bekliyorlardı.

"Hepsi doğru." dedim acıyla gözlerimi kapatarak. Karnıma dokundum. "Bebeğim öldü."

"Sasha, sen biliyor muydun?" dedi Savaş, Sasha'nın şaşırmadığını fark edip.

Sasha, sadece başını sallayabildi.

"Ne zaman oldu bu?" diye sordu Barış.

"İki gün önce..." dedim ve yutkundum. "Şirkette."

"Nereye gittin be oğlum..." dedi Savaş odada volta atarak. Elinde telefon, endişeyle Evgin'i arıyordu.

"Açmıyor mu?" diye sordu Barış Savaş'a dönerek.

"Hayır..." dedi Savaş çaresizce. "Bunun ne yapacağı belli olmaz. Ben aramaya gideceğim."

"Ben de geliyorum." dedi Barış ve ikisi birlike odadan ayrıldılar.

"Çok üzüldüm Ezgi. Bu durumda ne denir, ne yapılır... Hiç bilmiyorum." dedi Büge.

"Sıkma canını." dedim ve karnıma baktım. "Onun varlığını bilseydim, şu an yaşıyor olurdu..."

Bir saat sonra...

Can sıkıntısından şirkete gelmiştim. Çalışmak en azından kafamı dağıtıyordu.

Evgin burada yoktu. Nerede, ne yapıyor, kimse bilmiyordu.

Karnımı tutarak masanın başına oturarak işe başladım.

Saatler geçiyordu. İşe kendimi o kadar vermiştim ki Savaş'ın aradığını duymamıştım bile.

"Alo, Savaş? Beni aramışsın, duymadım, kusura bakma..." dedim.

"Önemli değil. Ben Evgin şirkete geldi mi, onu merak etmiştim."

"Yok, bugün hiç gelmedi." dedim merakla.

"Tamam, teşekkür ederim..." dedi. Tam telefonu kapatacaktı ki ona seslendim.

"Savaş," dedim. "Bulursanız bana da haber ver, olur mu?"

"Veririm tabi." dedi ve vedalaştıktan sonra aramayı sonlandırdık.

"Neredesin Evgin..." diye fısıldadım camdan dışarı bakarken.

Akşam olup eve geldiğimde ben dahil herkes meraklanmaya başlamıştı. Odaya girdiğimde kırık çerçevenin yerine yenisi gelmiş, yerdeki dosya sehpaya konmuştu. Dosyayı açıp içine baktım.

Ondan, gerçekten boşanmalı mıydım?

"Tam bir çapkınsın Evgin." dedim fotoğrafımıza bakarak. "Sana niye aşık oldum ki ben..."

Yine Buse'yle olduklarını düşündüm ve bu oldukça mantıklı gelmişti. Ama diğerlerine söyleyemezdim. Evgin'in metresi olduğunu benden başka kimse bilmiyordu.

Gece yarısı olduğunda odada volta atmadan duramıyordum. Evgin'i arayamazdım ama Savaş aradığında açmıyordu. Ben arasam hiç açmazdı.

Sonunda herkes yattığında ben Evgin'i beklemekte kararlıydım. Belki onun için telaşlandığımdan benimle dalga geçecekti ama bu umurumda bile değildi. Şu an söz konusu olan oydu.

"Saat kaç oldu!" diye söylendim kendi kendime. "Nerelerdesin be Evgin?"

Saat gece iki olduğunda yatma kararı almıştım. Burada boş boş beklemenin bir anlamı da yoktu.

Tam gözlerimi kapatıp uyuyacağım sırada evin kapısının zil sesini duydum.

Büyük ihtimalle Evgin gelmişti.

Herkes uyuduğu için kapıya ben bakmak zorundaydım. Karnımı tutup yataktan kalktım ve odadan çıktım. Merdivenleri inerken zil çalmaya devam ediyordu.

Kapıyı açar açmaz Evgin öyle sendeledi ki düşme tehlikesi geçirdi.

"Ay," diye tepki vermiştim onu tutarken. Bir yandan da kimsenin uyanmaması için sessiz olmaya çalışıyordum. "Evgin, ne bu hal?"

"Senin ne işin var burada?" dedi zorla. O kadar sarhoştu ki beni görebildiğine şaşırmıştım.

"Asıl sen nerelerdesin saatlerdir?" dedim arkasından kapıyı kapatırken. Tabii ki bu halde cevap vermesini beklemiyordum.

"Çok özür dilerim, karıcığım..." diyerek ellerini birleştirdi ve yalvarır gibi yaptı. "Geç kalmak mecburiyetinde kaldım, lütfen beni affet."

Göz devirdim.

"Sen beni boşamıyor muydun?" dedi ben onun kolunun altına girerken. İkimiz de birbirimize yalnızca soru soruyorduk.

Tüm cevaplar yarın verilecekti.

Merdivenlerden çıkarken Evgin, çok da anlamadığım birkaç soru daha sordu. Zaten beni duymadığı için sadece onu susturmaya çalışıyordum.

"Şş... Herkes uyuyor." diye fısıldıyordum ama işe yaramıyordu.

Nihayet odaya girdiğimizde duraksadı. Otomatikmen bende durdum ve ne yapacağını bekledim.

Cebinden çıkardığı bir hapı ağzına atmış ve suya gerek duymadan yutmuştu.

Önünü bile görmediği için onu ben yatırmıştım.

"O da beni böyle taşırdı..." dedi gözleri kapalıyken.

"Kim?" dedim kaşlarımı çatarak. O ise çoktan uykuya dalmıştı. "Evgin, kim?"

Sorum yanıtsız kalırken merak ettiğim tek şey o değildi.

O hap, neyin nesiydi?

RastlantıWhere stories live. Discover now