-3-

39K 1.6K 277
                                    

Beşinci ve altıncı bölümlerin birleştirilerek düzenlenmiş hâlidir. İyi okumalar dilerim 🖤

.....

ÜÇ YIL SONRA

Bir insan ne kadar acı çekebilirdi? Daha doğrusu acının bir kotası var mıydı? Hiç son bulmaz mıydı acılar? Her insan acı çekmek zorunda mıydı?

Acının tarifi her bedende farklı anlamlar kazanıyordu. Zival'e göre acının tarifi son dört yıldan ibaretti. Çünkü son dört yıldır Zival'in çektiğini kimse çekmemişti. O kadar hırpalanmıştı, üzülmüştü ki... Kendi yaşıtları okul okuyup hayatının tadını çıkarırken Zival bir odaya kapatılarak yıllarının heba olmasını izlemek zorunda kalmıştı.

Oysa ilk sınava giremediği günden iki ay öncesine kadar ailesi ona çok iyi davranıyordu. Sonrasında her şey o kadar kötü ilerlemişti ki neler yaşadığını idrat etmekte zorlanır olmuştu. Özellikle sınava gireceği gün bu kötü günlerin habercisi olmuştu. Elinde kalan tek şey telefonuydu ancak telefonunu bile bir gün babası fark ederek elinden almıştı. Şimdilerde Zival'in odada hapis kalmasına ailesi alışmıştı. Çevrenin desen bundan haberi dahi yoktu. Soranlara ailesi "Üniversite okuyor İstanbul'da." diye yalanlarını saydırıyorlardı. Herkes onun İstanbul'da üniversite okuduğunu sanıyordu ki buna arkadaşları da dahildi. Zival yaşadığı hayattan o kadar çok bıkmıştı ki evlenmeyi bile kabul ediyordu. Bu odadan kurtulayım ne olursa olsun, diyordu. Yaşadığı psikolojik şiddet bütün inadını kırıp yerle bir etmişti artık.

Geceden beri uyumayan, daha doğrusu yıllardır uyuyamayan Zival yatağından doğruldu. Banyoya yönelip elini yüzünü yıkayıp aynadan solmuş yüzüne baktı. O kadar solmuştu ki yüzü, tanınmayacak hâle gelmişti. Zayıflamıştı, gözünün altında morluklar oluşmuştu. Feri sönmüştü adeta. Banyodan yüzünü havluyla durulayıp çıktı. Kıyafetlerini değiştirip baş örtüsünü taktı. Bu son iki yıldır baş örtüsü takıyordu. Başına gelen olaylardan olgunlaştığını daha iyi anlamış, Allah'ın emri olan örtüyü başına takmıştı kendi isteğiyle.

Kahvaltı etmek için masasına yaklaştı. Malum, her sabah annesi o uyanmadan kahvaltı tepsisini odasında bulunan masaya bırakıyordu. Masaya yaklaştığında bir şey göremeyince aklından ilk olarak 'Demek artık yemek bile vermeyeceksiniz?' diye geçirdi. Ailesi demek bundan sonra yemek vermeyecekti. Varsın vermesinlerdi, ölüm daha erken kapısını çalardı en fazla.

22 yaşına giren Zival umutlarını zamanla kaybetmişti. Bu odadan asla çıkamayacağını düşünüyordu. Onda bu gaddar aile olduğu müddetçe böyle olacağını biliyordu. Boş boş masaya bakmayı kesip yatağa oturdu. Eline yıllar önce parçaladığı romanlardan birini alıp okumaya başladı. Zaten ne zaman umudumu tamamen kaybettim dese bu kitapla içinde tekrardan bir şeyler yeşeriyordu. Yırtık olan sayfasını düzeltip birleştirdi. Kaldığı yeri açıp okumaya başladı.

"Birgün kocaman bir sızı gelip yüreğine konduğunda bundan gam etme. O sızıdır sana bir yüreğin olduğunu hatırlatan. Ne kadar düşersen düş, eğer gönlünü Rabb'ine dayar ve O'ndan seni kaldırmasını dilersen işte O'nun kaldırmasından sonra bir daha düşmezsin. Her istediğin olmuyor mu? Şükret. Durmadan şeker isteyip dişi çürüyecek çocuğa annesi nasıl her istediğini almazsa, senin Rabb'in de kalbini çürütecek isteklerini geri çevirir."

AŞİKÂR Where stories live. Discover now