~1~

10.5K 391 502
                                    


Selamlar, sevgiler. Serinin ikinci kitabına hoşgeldiniz. İyi okumalar dilerim🖤

...



Bir dalarsın uzaklara; gözlerin görmediği, tenin hissetmediği duyguları kalbinin tam ortasında hissedersin.

Belki ne olduğunu görmezsin uzaklarda lakin uzaklarda kalan şeyin ne olduğunu bilir, anlarsın. İşte o an için kıpır kıpır oluverir. Aklın yolu, kalbin efsane yoluyla karışır. Gönlün bir an olsun o yol üstünden ayrılmak istemez.

Dalar uzaklara lakin yine de zaman demeden beklersin uzakların yakınlaşmasını. Çünkü bilirsin ki, uzaklar yakın olur sabrettikten sonra.

Önünden geçen ağaçları, sürü sürü dolaşan koyunları, sararmaya yüz tutmuş olan çimenleri ve belki de duyamadığı kuşların cıvıltısı görünen camın verdiği imkânlar ölçüsünde derin bir nefes almasını sağladı. Altı yılın sonunda son kez bu yollardaydı. Son kez!

Bitmişti artık hasret. Ailesine olan hasreti bitiyordu. Artık uzaklara gitmek zorunda olmayacaktı. Geride bıraktıklarının özlemini duyduğu anlardan uzaklaşıp, memleketinin yolunda olmak inanılmaz keyif verici oluyordu. Saatlerce sürecek olsa bile de 'Geç olsun da güç olmasın' diye düşünüyordu. Yolda ilerlerken pencereden izlediği Fırat nehri gözlerine derman oluyordu sanki. Urfa'ya yaklaştığı her an veya Fırat nehrini gördüğü an biliyordu ki artık sevdiklerine yakınlaşmıştı...

Sonra bir yerlerden annesinin sesini duyuyordu her yolculuk esnasında duyduğu gibi.

'Yapma kızım. Uçak ile sadece bir saatte gidip gelmek var iken neden otobüs ile gidip geliyorsun?'

'Para sıkıntısı yok, zaman kaybı gibi önemli bir sıkıntı var kızım. Neden seni daha uzun görebileceğim o zamanı ömrümden çalıp otobüs yollarına harcıyorsun?'

Gülümsedi, ardında bir ağacı daha geride bırakırken. Önündeki güneşin ışığı altında tuhaf bir saydamlık yaratan camdan dışarıyı izlerken hep böyle oluyordu. Oysa o çok seviyordu. Yolların akıp gitmesini, gözünün önünden geçen her trafik levhalarını incelemeyi. Bir de yakınlaştığı için her seferinde deli gibi çarpan kalbini...

Kalbi deli gibi çarptığı adam için uzaklardan onun kokusunu anımsamayacak, bizzat kokusunu içine çeke çeke sarılacaktı. Belki de bu duyguyu iliklerine kadar hissedecek olmanın verdiği huzurdu bu seferki.

Dalıp gitti tekrardan. Artık kafasında binlerce düşünce vardı. Annesinin sözleri, babasının koruma da koruma diye tutturduğu ve nazikçe reddettiği o anları ve her defasında aklına gelen tuhaf çocukluğu. Her yol macerasında bu oluyordu. Eskiler, yenilerini bir beyaz perde gibi örtüyor ve içini huzur ile kaplıyordu.

Koluna dokunan parmaklar ve ritimli vuruşlarla yoldaki dalgın bakışlarını sonlandıran, yanında oturan 20 küsürlü yaşındaki kızın dürtüsü ile gözlerini baygın bir şekilde ona çevirdi. O esnada kulağındaki beyaz kulaklığın teki kulağından düşmüştü omzuna.

"Derimi deştiniz..." diye mırıldandı ve kızın dürttüğü yere parmaklarını koyup ovuşturdu. Kıza biraz alıcı gözüyle bakmaya başladı. Tam da tahmin ettiği gibi kendisiyle aynı yaşlarda -yirmi beş gibi- görünen bir kızdı. Üstelik kendisine de benziyordu. Giyiminden -çok pahalı marka kıyafetlerinden- anladığı kadarıyla kız zengindi. Bir an neden otobüsü tercih ettiğini merak etti. Sanki bir an önce bir yere varmak istiyormuş gibi endişeli bir hali vardı. Bir dizini sürekli ve ritimli olarak otobüsün tabanına vuruyordu. Tabi daha sonra kızın fiziksel özelliklerini inceleme merakı ön plana çıkınca daha dikkatli inceler oldu.

AŞİKÂR Where stories live. Discover now