~2~

6.9K 375 404
                                    




Feryatlar kulakları sağır edecek nitelikteydi. Belki de hiç gelmemeliydi buraya. Lamia'nın ölümü Alkan konağının altını üstüne getirmişti. Nefesi kesildi. Sahiden kesildi. Elini boğazına götürdü ve birkaç kez ovuşturarak etrafı izledi. Dizlerine vuran kadınlar avlunun çevresini sarmıştı. Tek bir erkek bile yoktu. Sadece kadınlar vardı ve onların da feryat figanları yürekleri dağlıyordu. Haberde olayı duyan tüm Urfa halkı Alkan konağına akın etmiş gibiydi. Avludaki kalabalığın bir o kadarını da konağın içinde olduğunu biliyordu.

Boğazındaki eli yavaş yavaş ağzını kapattı ve hıçkırdı. Bunlar hepsi gerçekti! Lamia ölmüştü!

Hayal görmüyordu...

Dalıp gitmişti öyle ayakta. Kendisine bir saatlik gibi gelen o bekleyiş aslında bir dakika bile sürmemişti. Çünkü kardeşi Milay, Şilan'a su götürmek için mutfağa giderken trabzanın yanında durmuş ve avluda öylece bekleyen ablasını fark etmişti. Hızlı adımlarla rotasını ablasına çevirirken kalabalığı yara yara geçmişti.

Almila'nın boynuna sarılıp, "Ablam..." diye hasret gidermeye çalışmıştı. Uzun bir zamandan sonra ablasını sırf bu yüzden Urfa'da olması pek güzel olmasa da sonuç olarak şuan yanındaydı. Böyle bir karşılaşma içini acıtsa bile sessizliği tercih ederdi anlatmak yerine. Tarifi zordu. Çok zor!

Milay boynunu sıkarken kollarını ona dolayamayacak kadar şaşkın ve bitkindi. Beynindeki düşünceler düşünmesini engelliyordu. Kim ne yapmış ne etmiş sanki izliyor da bir o kadar da izlemiyormuş gibi açıklaması dahi zor olan bir duygu karmaşası içerisindeydi.

"Seni çok özledim ablacığım." Geri çekildi ve ablasının solgun yüzünü inceledi. Az çok tahmin ediyordu ablasının durumunu. Eğer Lamia ablası değil de Şilan ölseydi belki kendisi de böyle hissedecekti.

"Ölmüş..." Kendisinin bile zor duyacağı bir ses tonuyla konuştu. Kelimeler boğazını esir almış gibiydi. Sesi bir hırıltıdan farksızdı. "Öldü. Değil mi? Lamia öldü değil mi?!" Son sorusunda bağırarak avludaki kalabalığın dikkatini çekmişti.

"Abla..." Almila, Milay'ın konuşmasına fırsat tanımamış ve inanmak istemeyerek kollarını kardeşinden kurtarıp hızlıca konağın içine girmişti. Konağın koridorunda koşar adım yürümeye başladı Almila. Oysa küçükken ne de çok koşarak oynardı bu koridorda Lamia ile... Gülerek, hatta bazen kahkaha atarak!

Milay ablasının arkasından bağırarak durmasını söylerken, Almila aldırıyormuş gibi görünmüyordu. Tüm herkesin dikkati onların üzerindeyken bu onun için hiçbir sorun teşkil etmiyordu. Yüreği yanıyordu onun! Yakın arkadaşını, kardeşini kaybetmişti o!

Salonun kapısının önünde durdu Almila. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı ve ilk olarak fark ettiği bir köşede kızı Şilan'a sarılan Zival teyzesi olmuştu. Şilan'a öyle sarılıyordu ki Lamia'dan sonra sanki onun da ölmesinden korkuyormuş gibi.

Anne kız ağlarken dikkatle inceledi. Gözlerinden yaşlar akarken Zival teyzesinin başındaki siyah tülbent omuzlarından düşmemek için direniyordu sanki. Şilan ise annesinin kolları arasında sessizce gözyaşı döküyordu.

Şilan evin en küçüğüydü. Kardeşi Milay ve Şilan 17 yaşındaydı. Şilan'ın büyüğü ise Miran'dı. Miran ile Gökay aynı yaştalardı. Aralarındaki bağlar güçlüydü lakin Lamia ve kendisininki kadar güçlü sayılmazdı.

Şilan'ın yanında oturan Dilsu teyzesinin gözleri şişmişti. Tıpkı Zival teyzesinin yanında oturan İdal teyzesi gibi. Annesini aradı gözleri. Sahi Hande hanım neredeydi? Hah, işte koltukların birinde oturmuştu. Korku dolu gözleri kuşkusuz ağlamaktan şişmişti. Her ne kadar Zival teyzesiyle arası iyi olmasa da -nedeni hakkında hiçbir fikri yoktu- onu sevdiğini biliyordu.

AŞİKÂR Where stories live. Discover now