-9-

31.8K 1.4K 167
                                    

On beşinci ve on altıncı bölümlerin birleştirilerek düzenlenmiş hâlidir. İyi okumalar dilerim 🖤



...

Elinde tuttuğu silahla yolda ilerlemeye devam ediyordu Zival. Azrailinin canını almaya gidiyordu. Onun canını yakmaya gidiyordu. Babası değildi o adam artık!

Bir araba yolda giden Zival'e iyice yaklaşıyordu. Öyle ki araba Zival'i son anda görmüş ve aniden frene basmıştı. Arabanın fren sesiyle kendine gelen Zival korna seslerini bile duymamıştı. O şuan Azrailini öldürme planları yapıyordu. Arabayla arasında milim fark olan Zival durdu. Arabadan inen adama ifadesiz bakışlarla baktı. Adam ise karşısında düğünde gördüğü ağanın karısıyla ne yapacağını şaşırdı. Sarhan'ın kendisini öldüreceğini düşünüyordu. Az kalsın ağanın karısını ezecekti.

"Kusura bakma hanımağam. Kornayı defalarca çaldım ama duymadın-"

"Bana hanımağa deme! Deme, deme, deme!" diye bağırdı Zival. Artık şu kelimeden öyle nefret ediyordu ki Allah bilirdi.

"Estağfirullah hanımağam-" deyip kadını süzdü. Zival'in üstüne giydiği açık renk boydan elbise ucundan hafif yırtılmış, lekelenmiş ve üstüne gelişigüzel geçirdiği baş örtüsüyle enkaz altından çıkmış gibi görünüyordu. Elindeki silahı gören adam ürktü. Bu silahın ne işi vardı bu kadında? Üstelik bu kadının hâli neydi böyle? "Sarhan ağama haber vereyim mi?" diye sordu hemen.

"Sakın!" diye bağırdı Zival. Adam ise Zival'in bağırmasıyla bir adım geriledi. Ne gerek vardı şimdi bu tepkiye? "Eğer onu ararsan andım olsun ki seni öldürürüm!" deyip elindeki silahı adama doğrulttu.

"T-tamam..." Derin bir nefes aldı adam. Ya da daha doğrusu almaya çalıştı. Ellerini de teslim oluyormuş gibi havaya kaldırdı. "Aramayacağım hanımağ- Şey...."

"Kes!" Zival sinirden gülmeye başladı. Düştüğü hallere gülüyordu. Şimdi bu yaşadıkları oyun olsaydı, koca bir şakadan ibaret olsaydı ne kadar güzel olurdu! Keşke hiç Sarhan'ı tanımasaydı. Hayattan az da olsa zevk almayı başarıyor olsaydı... Ama olmuyordu! Bu saatten sonra olması zordu.

Adamın konuşmasına fırsat vermeden arkasını dönüp yola devam etti. Elindeki silahı görebileceği bir konuma getirdi. Silaha baktı durdu. Hâlâ bir enkaz altında olan Zival, kendine inanamadı. Birazdan birilerini öldürecekti ve bu birileri babasıyla kardeşiydi. Yıllarca çektiği acıların bedelini bu iki adam canıyla ödeyecekti.

Balıklıgöl (Şanlıurfa şehrinin misafir çekme özelliğine sahip olan Balıklı göl, İbrahim peygamberin ateşe atılarak düştüğü yer olarak bilinmektedir. Göllerin içindeki kutsal olduğuna inanılan balıklar ve çevredeki pek çok tarihi yapılar, Şanlıurfa'nın turistik açıdan misafir çekmesine neden olmaktadır) civarlarından yürüyerek geçen Zival onca insana, turiste ve çocuğa aldırmadan elindeki silahla yürümeye devam etti.

"Allah'ım! İbrahim as. ateşte yanmaması için odunları balığa, suyu ateşe dönüştürdüğün gibi neden benim de yürek ateşimi suya dönüştürmüyorsun?" diye sordu içinden. Daha sonra aklına gelenle sözlerine devam etti kendi kendine. "Sana hesap sormuyorum Allah'ım. Sadece sen 'ol' deyiverdiğinde her şey olurken bana da dermanımı ver diyorum Allah'ım."

Zival bunları söylerken bile en büyük günahı işleyeceğinin farkında değildi. Şuan Allah'ın verdiği canı almaya gidiyordu ve bu zaten çok günahtı!

O sıralarda sömestr tatili için birkaç günlüğüne Urfa'ya gelen Dilsu ve İdal, arkadaşlarıyla Balıklıgöl'e gezmeye gelmişlerdi. Yorulan 6'lı grup eve gitmek için Balıklıgöl'ün çıkışına doğru yürüyorlardı. Karşılarında elinde silah, darma duman olan bir adet Zival görünce başta tanıyamadılar. Daha sonra İdal arkadaşlarıyla konuşan Dilsu'ya dirsek attı. Gözüyle de kalabalığın arasında yürüyen Zival'i gösterdi. Zaten millet şaşırarak yürüyen kadına bakıyor, korktukları için tepki vermeden yanından geçip gidiyorlardı.

AŞİKÂR Onde as histórias ganham vida. Descobre agora