-39-

26.5K 986 201
                                    

Kırk dokuzuncu bölüm başlığı, otuz dokuzuncu bölüm olarak değiştirilmiştir. İyi okumalar dilerim 🖤

...

Elindeki kakaolu sütü içen Sıla araba süren abisine en tatlı gülümsemesiyle baktı. Aslında sütü sevmezdi ama abisinin zoruyla içiyordu.

"Abi... Şimdi orada kalmayacak mıyım?"

"Hayır." diye tek seferde söyleyen adam direksiyonu sağa kırdı. Yaklaşık bir saattir köy yolundaydılar. Tüm valizler hazırlanmış arabanın bagajına eklenmişti. Küçük Sıla çok fazla eşya yanına almak isteyince Sarhan onu uyarmış, zorla konaktan çıkarmıştı çünkü hanımefendi üç ay boyunca orada kalıp okula gitmek istemiyordu.

"Banane ya banane!"

"Küçük cadı, bak sinirleniyorum ona göre." dedi Sarhan. Amcasının talimatı üzerine üç haftadan fazla kalacaklardı köyde. Sadece Sarhan bir iki gün köyde kalacak ardından çiftliğe gidecekti çünkü fıstıklar olmuştu. Adar onları toplatıp kendi fabrikasına yollayacaktı. Üstelik duruşma vardı ve her ne kadar Buğra'yla girmek istemese de o duruşmaya girmesi gerekiyordu. Bu yüzden Sarhan'ın geri dönmesi gerekiyordu. Genç ağa da buna sinirlenmişti. Çünkü karısından ayrı kalmak ona eziyet gibi geliyordu.

Sinirle elindeki sütü içen Sıla cama döndü. Zival ise elini karnına koymuş, akıp giden yolu seyre dalmıştı. Öyle ki kendisiyle konuşan Sarhan'ı duymamıştı. "Kime diyorum?"

"Anlamadım, noldu?" diyerek bağıran kocasına dönüp sordu.

Sabır çeken Sarhan sinirini es geçti. Zival'e karşı sinirini saklama gereği duyuyordu çünkü onun kalbini kırmak istemiyordu. "Nenem diyorum. Pek ismiyle hitap edilmesini sevmez. Ona Anezeyne demen lazım. Yoksa elindeki özel yapım terliğinden yersin."

Zival Sarhan'ın dediğine gülümserken başını salladı. "Olur."

Tekrar yola dönerken Zival başını geriye yatırıp gözünü kapattı. Uykusu vardı ve hamilelik onu hiçbir şey yapmadığı halde çok yoruyordu. Aradan geçen on dakikanın ardından araba sarsılmaya başlamıştı. Gözünü açan Zival pencereden geldikleri yere baktı. Pürüzlü ve bazı yerleri zarar görmüş köy yoluna girdiklerini anladı. Çünkü etrafta birçok taştan, topraktan yapılmış evler vardı. Üstelik inek, tavuk, kedi, köpek derken birçok hayvanın sesine nazaran kuş sesleri geliyordu. Etraf Urfa'nın şaşılacak kurak topraklarına inat yeşillikler barındırıyordu.

Her evin önünde birçok ağaç vardı. Hepsinin bahçesinden ise gül fidanları sarkıtılmıştı. Zival bu eşsiz manzaranın kokusunu almak için penceresini açtı. Klimanın o bunaltıcı etkisinden bir anda köyün serin rüzgarı baş örtüsünü esir alınca genç kadın uçuşan şalını düzeltiyordu. Hayranlıkla izlediği çevrede tüm köylülerin bakışları köye giren son model arabalara dönmüştü. Çünkü Sarhan'ın arkasından iki tane koruma arabası geliyordu.

Zival'in açtığı pencereyi gören Sarhan'ı kıskançlık esir aldı ve yanındaki otomatik düğmeye basıp Zival'in penceresini kapattı. Pencereler film kaplı olduğu için dışarıdan kimse göremezdi. Köydeki erkekler arabaya bakıyordu ve bu Sarhan'ın hoşuna gitmemişti. Bu yüzden pencereyi kapatmıştı. Bunu anlayan Zival sesini çıkarmadı. Üstelik hoşuna gitmişti Sarhan'ın kendisini kıskanması.

Köyün çocukları Sıla'nın geldiğini anlayıp arabanın arkasından koşarken Sıla ise arkadaşlarına gülümseyerek bakıp pencereden el sallıyordu. Elindeki sütü zorla bitirmiş, heyecandan kutusunu elinde buruşturup duruyordu. Sonunda araba topraktan yapılmış büyük bir evin önünde durdu. Bahçesi o kadar büyüktü ki Zival öylece bakakaldı.

AŞİKÂR Where stories live. Discover now