-28-

29K 1.2K 311
                                    

Otuz sekizinci bölüm başlığı, yirmi sekizinci bölüm olarak değiştirilmiştir. İyi okumalar dilerim 🖤

...


ÜÇ HAFTA SONRA

Aşk en çok neye benzer? Aşk bir sobadır. Isınmak için elini uzatsın ama uzattığın eli yakarsın. Yakılan elde iz kalır, kurtulamazsın o izden. Sonra bir daha elini değil sürmek, ısınmak için dâhi sobanın yanına yaklaşmaz, yanında oturamazsın. Yakmıştı aşk Zival'i. Sadece elini yakmamıştı. Bedenini, yüreğini, benliğini... Her şeyiyle yanmıştı. Peki, yanan sadece Zival miydi? Sarhan da yıllar sonra yanmamış mıydı? Yanmış, yıkılmıştı ikisi birlikte.

Üç hafta geçmişti. Az değildi bu süreç. Özellikle her geçen gün bahar kokulu kadınına uzak kalan Sarhan için hiç kolay değildi. Neredeyse her gün Sarp'tan bilgi almıştı ama bu denli ayrılığı uygun bulmuyordu. Üç hafta geçmesine rağmen hâlâ bir iz yoktu bunu yapandan. Yapan kişi gerçekten başarılı yapmıştı, en ufak bir iz arkasından bırakmamıştı. Tuğberk yıllardır çok iyi bir hacker olmasına rağmen bir türlü olayı çözememişti. Üç haftadır bir şey bulamamıştı. Yoktu! Hiçbir kanıt yoktu Zival'in suçsuz olduğunu gösterecek! Peki bir kanıta gerek var mıydı? Gözler zaten kalbin aynası değil miydi? Neden Sarhan, Zival'in gözlerinden anlayamamıştı?

Bugün gidecekti genç hanımağa. Urfa'yı bırakıp gidecekti. Ailesini bırakıp gidecekti. Yıllardır sevmekten bıkmadığı, karşılıksız sevmesine rağmen yıllar sonra karşılığını bulduğu aşkını, kocasını bırakıp gidecekti. Bebeğinin babasını bırakıp gidecekti. Umutlarını Urfa'ya gömüp gidecekti. Hayallerini Urfa'ya gömüp gidecekti. Sevgisini Urfa'da bırakıp gidecekti. Kalbini Sarhan'da unutup gidecekti. Gidecekti. Kolay değildi elbet. Zorlanıyordu lakin yapacak bir şey yoktu. Sarhan'ın pişman olması ve sürünmesi gerekiyordu. O yüzden gidecekti. Kıymetinin olmasını, bir yerinin olmasını istiyordu Sarhan'ın kalbinde. Yıllarca döktüğü göz yaşlarını öcünü almak istiyordu.

Bu süreç içerisinde karnı tamamen iyileşmişti ancak doktorun dediği gibi iz kalmıştı. Eliyle gözyaşını sildi. Kenarında duran peçeteyi alıp akan burnunu temizledikten sonra dün annesiyle hazırladıkları kahve, ela karışımı koltuğun önüne indirdikleri bavula baktı. Annesi onun için özel olarak birkaç parça elbise aldırmıştı. Tabi annesi defalarca nereye gideceğini sorsa da söylememişti. Welat öyle istemişti çünkü. Kimseye söylemeyecekti. Öylece gidecekti. Belki de arkasına bakmadan...

Kime yalan söylüyordu ki? Bal gibi bakacaktı. Sonuçta onu Urfa'ya bağlayan biri vardı ki önünde sonunda yerinin orası olduğunu biliyordu. Sadece Sarhan'ın sürünmesini istiyordu ki bunu yapacaktı, o güç kendisinde yeterince vardı.

Dinmek bilemeyen gözyaşını bilmem kaçıncı kez kazağının ucuyla sildikten sonra ellerini karnında sabitledi. Bebeğinin gün be gün büyüdüğünü hissediyordu. Öyle ki bebeği bir buçuk ayını doldurmuştu. Sarhan'sız, bebeği bir buçuk aylık olmuştu karnında. Canını her ne kadar acıtsa bile buna razıydı. Artık acı çekmek istemiyordu sevdiği adam tarafından. "Anneciğim, birazdan buradan gideceğiz. Seni denizi olan bir şehre götüreceğim. Sıkıldık değil mi Urfa'dan?" diye hem ağlayarak hem de gülerek söyledi. Öyle ki bunu söylerken kendini oldukça kasmıştı. "Orada çok eğleneceğiz. Hem ben sana Sıla halana anlattığım masalları anlatacağım."

Sıcak bir yaş daha gözlerinden firar edip karnında duran elinin üstüne düştü. Diğer eliyle düşmek üzere olan sıcak göz yaşını silip ellerini karnında birbirine kenetledi. Sıla'yı çok özlemişti. Burnunda tütüyordu minik arkadaşı. Onu o kadar özlemişti ki, rüyalarına hatta kabuslarına giriyordu. Her rüyada Sıla ondan kaçıyor, uzaklaşıyordu. Zival ise bu durumdan oldukça rahatsızdı. Sıla'yı oldukça çok merak ediyordu. Birkaç kez Welat'a sormak istemişti ama kardeşinin elinden bir şey gelmeyeceğini bildiği için her defasında kendini tutmuştu.

AŞİKÂR Where stories live. Discover now