~19~

6.5K 364 48
                                    

ALMİLA'DAN

Lamia'yla ayrıldıktan sonra Miran'ı aramıştım ve beni almaya geleceğini söyleyip gelmemişti. Bu erkeklerin zorunu anlayamıyordum. Neden onları bekliyordum ki? Bir Sıraç, bir Miran... Sıradaki kişi herhalde Berkan'dı.

Elimdeki telefondan saate bakacağım sırada bir araba önümde durdu. Telefondan bakışlarımı kaldırıp arabaya baktım. Camı ağır ağır açılmış ve Miran'ın soğuk bakışları gözlerime ulaşmıştı. Nihayet gelmeyi başarabilmişti! Ayaklarımı yere vura vura yolcu koltuğunun bulunduğu kısmın kapısını açıp arabaya bindim. Saat 12 olmuştu ve bu öğlenin sıcağında Miran'ı beklemek benim için eziyetten başka birşey olmamıştı.

"Nerede kaldın Miran? Ağaç oldum şurada."

"Küçük bir işim vardı onu hallettim."

Yıllardır şu soğuk tavırları beni benden etmişti. Ailenin yüz karası Miran olmalıydı. Zival annenin ve Sarhan babanın bu kadar soğuk bir evlatları olduğunu Miran'ı tanımayan birine söylesek asla inanmazdı. Konuşurken bile ağzından çıkan her kelimenin buz tuttuğunu düşünüyordum. "Nasıl bir işin olabilir bu kadar geç kalmanı gerektirecek, Miran? Sarhan ağa Amerika'dan geldiğin günden beri sana iş yaptırmıyor bile."

Bana bakma gereği duymadan arabayı sürmeye başladı. En son elimden kurtulduğu günden beridir benden kaçmaya çalışıyordu. Her yakalayıp birşey soracağım zaman bir bahanenin ardına sığınıp kaçıyordu. Birkaç gün önce de Berkan'a sormuştum Miran'ın bu hallerini. Durduk yere Amerika'daki okulunu bırakıp Urfa'ya gelmesi, bir iki kelime bile kimseyle konuşmaması kafamı çok karıştırıyordu. Bir derdi vardı ama hem Miran'ı hem Berkan'ı ne kadar zorladıysam tek kelime etmediler. Hatta Berkan bu işin peşine düşmememi istedi. Bilmiyorum ne diye ama ortada Miran hakkında güzel olmayan birşeyler vardı. Elbet çözecektim.

"Mat..." diyerek dikkatini üzerime çekmeye çalıştım. Soruma bilerek cevap vermiyordu. Ama dur, şimdi elime geçmişti. Arabadan da kaçıp kurtulamayacağına göre ağzını aramamın tam zamanıydı. Eğer gardını kırabilirsem birşeyler anlatabilirdi. Miran'ın dilinden yıllardır en iyi anlayan bendim. Beni kırmayacağını umuyordum.

"Hım?"

"Sana neden 'Mat' dediğimi biliyorsun değil mi?" diye sordum.

Henüz küçükken Lamia'yla oyun oynamak için Alkan konağına gitmiştim. Biz Lamia'yla oynamaya daldığımız bir an Miran'ı Berkan'la kavga ederken görmüştüm. Neden kavga ettiklerini hâlâ bilmesem de Lamia'yla aralarına girip ayırmaya çalışmıştık. Miran yine şimdilerde olduğu gibi öyle soğuk bir insandı ki hiçbir şekilde taviz vermiyordu kendinden. En son onun o buzdan tabakasını yıkıp kavgayı sonlandırmasını sağlamıştım. İşte o gün Miran'ın o davranışları yüzünden ona garip de olsa 'Mat' demeye başlamıştım çünkü herşeye karşı mattı. Parlak olmayan, donuk biriydi. O küçük yaşta ona böyle seslenmeye başlamıştım. Ortamlarda pek söylemezdim ama kendi halimizdeysek söylerdim. Tıpkı onun da bana 'Alfa' demesi gibi.

Onun bana böyle seslenmesinin sebebi ise kendime olan güvenimdi. Alfa kadınlar kendine olan aşırı güveniyle dikkat çekerlerdi. Miran da onun bu tavırlarını yıkan güvenimden dolayı bana böyle söylüyordu, bir keresinde biz de bu konuyu konuşmuştuk oradan biliyordum. O zamanlar söylemişti. Hoşuma da gitmişti açıkçası.

"Biliyorum."

"Bana neden 'Alfa' dediğini de biliyorsun?"

"Sonuç?" diyerek soruma soruyla karşılık verdi. Bugün, her zamankinden daha agresifti.

"Sence ben, bu hallerinin sebebini öğrenmeden seni rahat bırakır mıyım?" Tek kaşımı kaldırıp tepkisini görmek için yüzünü inceledim. Ukala bir şekilde gülümsemişti.

AŞİKÂR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin