~14~

5.3K 426 126
                                    

Zaman dursa olmaz mıydı? Tam şuan, bulunduğu yerin önemini, acılar içindeki haykırışlarını umursamadan...

O kadar çok istiyordu ki bu dünyadan varlığını silmeyi... O kadar çok istiyordu ki bu dakikalarda Berkan'a ifadesiz bakışlarla bakmayı... Herşeyden çok istiyordu. En azından Berkan'ın yüzüne baktıkça aklında yankılanan milyonlarca sorunun cevabını bulmak için düşünceleriyle savaşmazdı.

Tam anlamıyla şoktaydı Almila. Duydukları inanılmaz baş dönmesi yapmıştı. Karnına giren ağrıların sebebi de bu duyduklarıydı. Ayakta durmak bile zor gelirken nefes alması o kadar can yakıcıydı ki titreyen eliyle ister istemez tutunacak birşey aradı lakin aramakla kalakaldı. Bir adım önünde duran Berkan bile görmüyordu halini. Sena desen ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerini Berkan'dan ayırmıyordu. Almila'yı fark eden kimse yoktu! Halbuki Almila burada yıkılıyordu! Burada bitiyordu! Titriyordu...

Şimdiye kadar sabretti. Tüm olanlar üstüne üstüne giderken sabırdan yana olmuştu daima. Evleneceksin, dediler. Onu da yaptı. Kan dökülmesin diye bunu bile yaptı. Ama şimdi ayakta durmayı başaramıyordu. Pes ediyordu. Etmemesi gerektiğini bile bile... Peki neydi Almila'yı pes etmeye zorlayan şey? Neydi?

Daha fazla dayanamıyordu bu olanlara. Şuan eşinin aylar önce deliler gibi sevdiği kadının evinin önündeydi ve bu evde ölü biri vardı. O da bir zamanlar deliler gibi sevilen kadındı. Hazan ölmüştü. Şaka gibiydi tüm bu yaşananlar... İrem denen kız aslında Hazan'dı. O zaman neden Sena, Hazan'a İrem diye sesleniyordu? Akan gözyaşlarını sildi. Ne yapacağını bilmiyordu. Buradan kaçıp gitmek mi daha uygun olurdu yoksa burada kalmak mı? Tek bildiği şey neler olup bittiğini Berkan'dan duymaktı. O kadar çok merak ettiği soru vardı ki bu yaşananlar bir noktadan sonra anlamını kaybediyordu. Karşısındaki adama boş bakışlar atarken yanındaki Sena, Berkan'ın Hazan'ın ismini fısıldamasıyla adeta bir aslana dönüşmüştü.

"Anma onun adını! Sen pislik bir adamsın! Şimdi git buradan! Tıpkı o günkü gibi çek git. Sen İrem'in ölüsünü bile görmeye layık değilsin! Aylardır hiç mi düşünmedin bu kızın seni kolay kolay bırakmayacağını?! Hiç mi düşünemedin?!" diyen Sena Berkan'ın kan toplamış gözlerine acıyarak baktı. Akan burnunu birkaç kez çekip bakışlarını Berkan'dan çekti ve Almila'yı inceledi. Yerinde taşa dönüşmüş gibi yaşam belirtisi göstermiyordu. Nefes almamak için savaşıyor gibiydi. "Kocanı al, buradan gidin Almila!"

"O öldü mü? Yalan söylüyorsun..." İnanmayarak sorulmuştu bu soru Berkan tarafından. Sena'nın onları dolaylı yoldan da olsa kovma girişimini umursamadı. İnanmıyordu bir zamanlar uğruna ölebilecek olduğu kadının öldüğüne. Yaşadıklarının birer yalan olduğuna, Hazan'ın beynindeki tümörden öldüğüne inanmak istemiyordu. Zaten ne hissettiğini bile bilmiyordu.

Çevredekiler bu olanları hiçbir şey anlamadığı halde izlerken etrafta hâlen minimum düzeyde bir gürültü hâkimdi. Polisin geldiğini belli eden siren sesi artık evin önünde yankılanıyordu.

Ağlayarak yere çöken Sena hüngür hüngür ağlamaya devam etti. Kendini kaybetmişti. Gözü kimseyi görmüyordu üzerindeki sinirin etkisiyle. Aylar sonra Berkan'ı görmek İrem'in yaşadığı tüm acıları birebir hatırlatmıştı. Şimdi ne diye geliyordu Berkan bu eve? Hangi hakla arkadaşının adını ağzına alıyordu? O kimdi ki? Gerçeklerin peşine düşmek bilmeyen, ilk söylenen sözlere kanan aciz adamın tekiydi! Ne onu ne de -arkadaşı da olsa- Almila'yı burada görmek istiyordu. Serdar'ı ise asla affetmeyecekti. Oysaki o, söz vermişti. İrem'i iyileştirecekti!

"Gerileyelim arkadaşlar." Polis gelmişti ve olay yeri inceleme ekipleri tarafından kalabalık uzaklaştırılıyordu. "Bahçeyi boşaltalım. İnceleme yapılacak, geriye doğru ilerleyin!"

AŞİKÂR Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon