~5~

5.7K 357 164
                                    


Sonunda sessizlik vardı bir kez daha salonun ortasında. Ölüm sessizliği gibiydi. Çünkü odadaki iki genç de ölmüş gibiydi. Yaşadıkları aksiyon film şeridi gibi hızla geçmişti gözlerinin önünden. Şimdi kalkıp da birkaç saat içerisinde yaşadıkları bu olaya hangi taraftan bakacaklardı? Hangi tarafından tutup değerlendirme yapacaklardı? Ne hakkında konuşacaklardı? Biz kardeşler nasıl evleniriz, düğünümüzü nerede yapmalıyız diye oturup muhabbet etmelerini mi istiyorlardı? Ne istiyorlardı? Peki istekleri Almila ve Berkan'ın umurunda mıydı?

Kilitlenen kapıya yumruk vurdu Berkan. "Baba, aç şu kapıyı!"

Ses gelmemişti. Bir kez daha kapıya yumruğunu geçirdi lakin hiçbir değişiklik olmayınca ellerini saçlarının arasına daldırdı. Sinirle saçlarını sıkarken gözü salonun ortasında amaçsız duran Almila'ya takıldı. Ağlamayı kesmiş, duvara boş boş bakıyordu. Tek bir mimik hareketinde bile bulunmuyor, kılını bile kıpırdatmadan yapması gereken tek şey sadece nefes alıp vermekmiş gibi göğsü inip kalkıyordu.

Yüzünü elleriyle birkaç kez ovuşturup Almila'ya doğru yürüdü. Genç kızın tam karşısında durduğunda kızarmış gözlerine birkaç saniye baktı. O saniyeler zamanı öldürmüş, dakikalara çevirmişti. Lakin Amila bir kere bile Berkan'a bakmamış, bakışlarını bakmış olduğu duvardan çekmemişti. Üzerindeki gözlere bakamıyordu çünkü utanıyordu. Gereksiz bir utanma hissi bedenini kuşatmıştı. Yıllarca abisi olarak gördüğü adam, daha doğduğu ilk gün kocası olması için hüküm verilmişti. Olmamalıydı! Olmayacaktı! Buna müsade edemezdi!

Hazan-Berkan aşkına bizzat şahit olmuştu. Üstelik Berkan, Hazan'ı ölümüne severken nasıl olur da kendisiyle evlenirdi? Hem Almila evlenir miydi ki Berkan'la? Berkan kabul etse bile -ki bu çok düşük bir ihtimaldi- Almila'nın kabul edeceği ne malumdu?

"Almila... Bu gece bize söyledikleri herşey yalan... Birazdan bu kapı açılacak ve iğrenç bir şaka yaptıklarını itiraf edecekler." diye söze girdi Berkan. Bu ihtimal ortadan kalkalı dakikalar oluyordu fakat hâlâ ihtimaldi değil mi? Buna inanarak kendini teskin etmeye çalışıyordu.

Baktığı duvardan gözlerini ayırdı. Kendine öyle bir gelmişti ki sözleriyle Berkan'ı bir kez daha sarsmıştı. "Saçmalama! Ardıl ağa şaka yapacak gibi mi duruyordu? Söylesene..." deyip bir adım Berkan'a yaklaşıp utangaçlığını da az önce baktığı duvara fırlattı. "Neden yıllardır bize geçmişlerinden bahsetmediler? Neden?! Çünkü bir kere anlatsalar, herşeyi anlatmak zorunda kalırlardı tıpkı bu gece olduğu gibi! Büyümemizi beklediler yıllarca! Yirmi beş senedir bizi beklediler!" diye bağırdı. Parmağını Berkan'ın göğsüne vura vura devam ederken gözleri tekrar dolmuştu. "Beklemeye devam etsinler! Ben asla kabul etmiyorum! Sen... Sen benim abim gibisin! Biz böyle büyüdük Berkan. Ben sana hiçbir zaman abi dememiştim ama seni hep abim gibi sevdim."

Göğsüne ritimle ve şiddetle çarpan parmağı tuttu Berkan. "Lamia'nın, Şilan'ın bendeki yeri neyse, senin yerin de orası Almila. Sana hep kardeşim dedim. Hep de diyeceğim! Sana sözüm olsun ki asla verdikleri hükme boyun eğmeyeceğim, eğmeyeceğiz!" deyip tuttuğu parmağı bıraktı. "Üstelik..." Devamını söyleyemeden sustu.

"Üstelik?"

"Ben bu akşam misafirler gittikten sonra babama Hazan meselesini açacaktım. Babama sevdiğim bir kız olduğundan bahsedecektim." Almila'nın onaylayan bakışlarıyla gülümsemişti ister istemez. Hazan'ı babasına söyleme fikri bile güzeldi onun için. Lakin mutluluğu kursağında kalmıştı. "Almila... Hazan'ı severken seninle asla evlenmem."

"Asla, sen razı olsan bile ben buna razı olmam. Aksine, Hazan ile evlenmen benim de mutluluğum olur. Senin mutluluğun, benim mutluluğumdur Berkan."

AŞİKÂR Where stories live. Discover now