-36-

23.2K 1K 313
                                    

Kırk altıncı bölüm başlığı, otuz altıncı bölüm olarak değiştirilmiştir. İyi okumalar dilerim 🖤

...

Mardin-Urfa yolunda uyuklayarak araba süren Sarhan, yan koltukta uyuyan karısına baktı. Uyuyunca daha tehlikesiz oluyordu. Mavi gözleri açılınca tehlike saçıyordu Sarhan'ın üzerine.

Sonunda Urfa'ya giren arabayla direksiyonu sıkan bir elini karısının üzerine doğru götürdü. Gece boyunca zorla gelmesine rağmen çok iyi davranmıştı karısı tabi kendisi hariç. Onun güzel yüzünü baş örtüsünün el verdiği kadar elinin tersiyle okşadı. Şimdi uyanık olsaydı kesinlikle Sarhan'ın elini alır, ağzına koyardı. Zival'in hâlâ kızgınlığı geçmemişti. Yaşadıkları hiç kolay şeyler değildi. Zor günler geçirmişti. Sarhan'ı bu yüzden kolay kolay affedemezdi. Belki de hiç affetmezdi kim bilir?

Yola ara ara baktığı için tekrar bakışlarını yola çevirdi. Eli karısının yanağındaydı. Belki bir ömür boyu böyle kalabilirdi. Bu tene dokunmayalı aylar oluyordu. İşte en çok bu koyuyordu. 

Zival, yolda sarsılan arabayla yüzünü buruşturdu. Yanağında hissettiği sıcaklıkla hızla gözlerini açtı. Sol yanağı neden böyle ateşteymiş gibi yanıyordu? Yüreği neden kıvılcım saçar gibi bağırıyordu? Gözleri neden böyle suyun ateşe dönüşmesi gibi lavlarını saçıyordu? Elini usul usul yanağına götürdü. Eline değen elle kendine geldi. Başını hızla çevirdi ve Sarhan'ın yola bakıp ara ara kendisini izlediğini görünce sinirleri tavan oldu. Hızla adamın elini iğrenç bir şeymiş gibi yüzünden itip bağırdı. "Dokunma bana!"

Karısı tarafından itilen eline bakıp kadının masum güzel yüzüne odaklandı. Zival onun zorlu imtihanıydı. Geçecekti. Beraber bitecekti bu özlem. Onun da özlediğini biliyordu Sarhan. Zival'in kendisini ne kadar çok sevdiğini, kadının küçüklüğünden beri biliyordu. Neden bu kadını daha önce sevmediğini düşününce kendini boğası geliyordu. "Sen benim karımsın." diye sakin bir edayla söyleyince otomatik olarak Zival'in lav saçan gözleriyle karşılaşmıştı.

"Ben senin hiçbir şeyin değilim!" diye bağırdı. Sesi arabanın camlarına çarptı, yüreklerini deprem etkisiyle sarstı.

"Sen benim çocuğumun annesisin." diye azar azar sesinin dozunu yükseltti genç ağa. Yolda ilerlerken karısının ara ara kızgın bakışlarından kaytarmaya çalışıyordu yola bakarak.

"Ben senin..." diye başlayan Zival sustu bir anda. İşte bunu inkâr edemezdi. Karnındaki bebek ne olursa olsun Sarhan'ındı.

"Sustun." diyen genç ağanın yüzünü bir gülümseme kapladı.

"Kes sesini! Bir daha değil bana dokunmak, yatağımda bile yatmayacaksın!"

Sarhan gece boyunca sessiz sakin olan ya da öyle görünen karısının nasıl olur da bu hale geldiğini anlayamadı. Nalin'in yanında ne yapmış olduğunu merak ediyordu zira Zival Urfa yoluna girdikten sonra eski Zival'e dönüşmüştü. Gece boyunca yüzüne bakmamasına rağmen gayet iyi gitmişti -veya öyle olmasını umuyordu- o yüzden Zival'in bu ani tepkilerini anlayamıyordu.

Bir anda karısının sözlerine güldü. Zival gülen kocasına tek kaşını kaldırdı. Komik miydi? "Ne gülüyorsun?!" diye bağırdı ve yeni uyandığı için gözlerini ovuşturdu. Sessiz kalan Sarhan'la, Zival bu adamın delirdiğini düşünüp peşine düşmeyi bıraktı. Sırtını koltuğa dayayıp dışarıyı izledi. Aradan bir yarım saat geçmeden Alkan konağının önünde durmuştu araba. Zival Sarhan'ı beklemeden arabadan indi. Göz ucuyla arkasına baktığında Sarhan'ın inmiş olduğunu ve arkalarından gelen korumalarla konuştuğunu görmüştü.

Konağın büyük kapısından avluya geçiş yapan Zival, gözlerini gökyüzüne çevirdi. Bu avlu nelere şahit olmuştu. Kim bilir daha nelere şahit olacaktı tıpkı bu gökyüzü gibi... Daha düne kadar üstünde beyaz gelinliğiyle, Zival'in deyimiyle kefeniyle girmiş olduğu bu avluda Roja hanım, Hilda, Havin ve ispiyoncu Gülizar vardı. Şimdi ise sadece onlardan geriye kalan kötü anılar...

AŞİKÂR Where stories live. Discover now