-27-

29.2K 1.1K 528
                                    

Otuz yedinci bölüm başlığı, yirmi yedinci bölüm olarak değiştirilmiştir. İyi okumalar dilerim 🖤

...

Sustu Zival. Yaşadığı her acı karşısında sabredip sustu. Peki susmak nereye kadar susmak? Ölümüne susamak kadar susmak mı? Onu bile yaptı. Sonucunda elinde kalan tek şey ruhunda iz bırakan darbelerdi. Susması onun aleyhineydi.

Bundan sonra susmayacaktı. Belki Sarhan'ın deyimiyle yine kaçacaktı ama bunu yapmak zorundaydı. Sarhan'ın sürünmesi gerekiyordu. Yaptıklarının bir bedeli olması gerekiyordu. Haksız yere haklı birini suçlamanın cezasını ağır ödemeliydi.

Buğra'nın ismini duyunca şok oldu. Tamam, Tuana onun kardeşiydi ancak Buğra için aynı şeyleri söyleyemeyecekti. Yıllar sonra onunla karşılaşmaya hazır değildi. Geçmişte onunla ilgili birkaç şey yaşamıştı. En önemlisi Buğra onu deli gibi seviyordu, tabi bir zamanlar seviyordu. Belki şimdi Zival'in evlendiğini duymuş ve sevgisinden vazgeçmiş olabilirdi ama onun sevgisi çok farklıydı. Onun sevgisi anlayamayacağı ancak yaşatacağı kadar mükemmel bir sevgiydi. Onun sevgisi sevilmeye değer bir sevgiydi.

"Kızım, Zival al bunları bahçeye götür. Birlikte yiyin." diyen Rojin hanım ile Zival elini yıkayıp annesinin elindeki dilimlenmiş meyve tabağını aldı.

"Anne bunlar çok fazla. Hepsini nasıl yiyeceğiz?"

"Bir şey olmaz. Mirza çok sever meyveyi. Sen götür, hepsini bitirirsiniz."

Oflayarak annesinin dediğini yapıp bahçeye doğru yürüdü. Ağaçlarla çevrili evlerinin bahçesinde kuzenleriyle beraber evcilik oynuyorlardı. Bugün Fatih amcası evlerine gelmişti. Akşama kadar evlerinde kalacaklardı fakat Zival'in yarın matematik sınavı vardı. Üstelik yenmesi gereken de bir rakibi vardı. Şüphesiz o kişi Sarhan'dan başkası değildi! O sıralar Sarhan onların sınıfına yeni gelmişti. On üç yaşında azimli bir kızdı Zival. İnanıyordu ki elbet bir gün rakibini yenecekti. Onun kanında azim akıyordu. Yeni gelen bu çocuğu mu yenemeyecekti?

(Arkadaşlar sakın bana 13 yaşında evcilik mi oynanırmış demeyin. Çok iyi hatırlıyorum, ben oynuyordum çünkü bizim zamanımızda telefondu, tabletti denen şeyler sıklıkla kullanılan şeyler değildi. İnternet günümüzdeki kadar yaygın değildi. Hatta evimizde internet olmasına rağmen bilgisayar dikkatimi çekmezdi. Sokakta arkadaşlarımla birlikte oynadığım oyunlar gözüme daha güzel gelirdi. Şimdi böyle söyledim diye aklınız doksanlara falan kayar, hayır. Halis mulis Z kuşağı genciyim ancak çocukluğum internete veya sosyal medyaya bağlı olarak geçmedi.  Kısacası şimdiki çocuklar gibi değildim. Sokaktan eve gelmezdim.

Arkadaşlarımla birlikte patlayan topumuzun içini kağıtlarla doldurup diktikten sonra kullandığımızı hatırlıyorum. Gazoz kapaklarını taşlarla vurup düzleştirdikten sonra sözde taso oynadığımızı, kahkahalarla beştaş oynadığımızı unutmam mümkün değil. Keşke şimdiki çocuklar bizim gibi oynamayı bilseydi. Açıkçası internet ortamında büyüyen çocuklar için endişeleniyorum. Hem sağlık açısından hem de zeka gelişimi açısından büyük risk altında olduklarını düşünüyorum.)

Bahçeye girdiğinde bir ağacın gölgesinde serili halıyı ve halının üstünde oturmuş, elindeki oyuncak bebeğiyle oynayan Tuana'yı gördü. Tuana'nın yanında abisi Buğra oturmuştu. Mirza ise Welat'la birlikte top oynuyordu. Zival'in elindeki meyve tabağını gören Mirza topu Welat'ın suratına fırlatıp Zival'in elindeki tabağı aldı. Meyveleri iştahla yerken Welat küfür ediyordu. Çünkü Mirza'nın attığı top tam olarak burnuna denk gelmişti.

AŞİKÂR Where stories live. Discover now