-43-

19.4K 1.2K 803
                                    


Elli üçüncü bölüm başlığı, kırk üçüncü bölüm olarak değiştirilmiştir. İyi okumalar dilerim 🖤

...

Oturduğu sandalyeden kalkıp siyah, deri ceketini üstüne geçirdi Welat. "Nereye gidiyorsun oğlum?" diye sordu Rojin hanım. "Daha tabağını bitirmedin. Yemeğini ye hatrım için. Kaç gündür bir lokma doğru dürüst yemiyorsun."

"Yok ana, benim işim var. Hastaneye ablamın yanına gideceğim."

"Bizi de götür o zaman Welat." dedi Hilda. Ceketinin yakalarını düzelten Welat hemen yan sandalyede oturmuş olan karısına baktı.

"Olmaz. Akşam hastaneden çıkacak zaten. Ben gidip görünüp geleceğim." diye söylendi.

"Ben kızımı özledim. Oğlum beni de götür." Zival'in ilk ölüm haberini aldığında eli ayağı boşalmıştı. Öyle kötü hissetmişti ki... Ana yüreğiydi bu. Evladına bir şey olma düşüncesi bile kahrederdi.

"Daha dün akşam Zival'in yanındaydın ana. Akşama Alkan konağına geçeriz. Zival'i bu akşam taburcu edecekler."

"Ne diye bu akşam? Ameliyatlı benim kızım! Böyle iş mi olur?" Rojin hanımın kızgın bakışları eşliğinde kaşları havaya kalkarken pürüzlü sesi Welat'ı şaşırtmıştı.

"Doktorların bir suçu yok anne. Damadın tutturdu çıksın, konağa götüreceğim diye."

Sarhan tutturmakta haksız sayılmazdı. Her ne kadar Zival'in kaldığı hastane Dilsu'nun çalıştığı yer olsa da korkuyordu karısına bir şey olacak diye. Onu çoğu kez kaybetmişti. Bir daha kaybetmemek için elinden gelenin fazlasını yapacaktı. Gerekirse kendinden bile saklayacak, gözü gibi koruyacaktı.

Zival uyandıktan sonra nerdeyse bir hafta geçmişti. Dilsu her ne kadar Zival'in hastanede kalması gerektiğini söylese de Sarhan kabul etmemişti. Karısı hastanede sürekli bebeklerinin yokluğunu fark ediyordu. Zaten hâlâ depresyondan çıkamamıştı. O hastane duvarları arasında, depresyon arasında çekilemeyen çileye tuz basıyordu bu hastanenin rutubet kokusu.

Rojin hanım Welat'ın son sözünden sonra eşine baktı. Fırat bey zaten yıkılmış durumdaydı. Tüm bu olanların sorumlusu olarak kendini tutuyordu. Eğer yıllar önce Ardıl ağayla o anlaşmayı yapmasalardı bunların hiçbiri belki de olmayacaktı. Kızı doktor olurken oğlu katil olmayacaktı.

Hilda desen son olaydan sonra, daha doğrusu Welat'ın bir hafta önceki söylediği "Tekrar katil olurum!" lafından sonra kocasıyla arasını açmıştı. Konuşası gelmiyordu. Defalarca Welat'a sormuştu ve Welat'ın ise hep cevabı, "Söyleyeceğim günü geldiği bir gün, söz." demekti. Böylelikle zor bela bir haftayı doldurmuşlardı.

"Hadi size afiyet olsun." deyip salondan çıktı. Konaktan da çıkıp arabaya doğru yürürken üşüyen ellerini birbirine sürtüp ısıtıyordu. Arabaya binip Zival'in kaldığı ve Dilsu'nun çalıştığı hastaneye doğru giderken Hilda için özel olarak tutulmuş korumalara göz devirip arabayı sürdü. Kağan'ı öldürmüştü ama hâlâ şu Soykır'lardan kurtulamamışlardı.

Sarhan Zival'i ara ara hastanede bırakıp gittiği için Welat, Zival'in yanına gidiyordu. Son olanları duymuştu ve bizim serserimiz Sarp'ın peşine düşmüştü. Hasip elbette bulunmuştu ve bu olaydan zerre haberi olmadığını kanıtlamıştı Sarhan'a. Şuan tek suçlu Sarp'tı ki her yerde aranıyordu.

İşte bu yüzden Sarhan Zival'i yalnız bırakıyordu çünkü mekana gidip doktor başta olmak üzere diğer geriye kalan son dört hemşireyi hesaba çekiyordu ama biri bile konuşmuyordu. O kadar şeye rağmen tek bir söz ağızlarından çıkmıyordu. Doktorun babası yani Zival'in ameliyata girdiği hastanenin sahibinden almıştı Sarhan hastaneyi. Şuan hastane Sarhan'ın himayesi altındaydı ve o hastaneyi çiftliğin yanında olan, Adar'larla birlikte iş yaptıkları aynı zamanda Korel Erkin'in ısrarla istediği tarlaları satıp almıştı. Hastane desen bayağı büyüktü.

AŞİKÂR Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz