-41-

22.3K 1K 3K
                                    

Elli birinci bölüm başlığı, kırk birinci bölüm olarak değiştirilmiştir. İyi okumalar dilerim 🖤

...

Elleri hem soğuktan hem de korkudan titrerken ne yapacağını bilemez hale geldi. Her yanı uyuşmuştu. Üstündeki toz pembe montuna daha fazla tutundu ve ellerini cebine koydu. Allah'tan arabaya binmeden önce, Sarp montunu arabaya koymuştu da giymişti bir ara. Yoksa bu ormanda donarak ölürdü. İliklerine kadar işleyen korkuyla gözyaşları eşliğinde ışığa doğru ilerledi.

Yüzünde bulunan yaşlara soğuk hava vurdukça daha çok yüzü uyuşup sızlıyordu. Tıpkı şuan bedenindeki his gibi... 

Kocaman olmuş karnıyla, zorlukla yürüyordu. Etrafında bir tur dönen Zival stresle ellerini karnına sarmıştı. Yaklaşık elli metre uzaklıkta gördüğü kulübüyle içinde bir umut yeşerdi. Orada yaşayanlar varsa eğer onların telefonlarını kullanarak yardım isteyebilirdi. Kimse gelmeden yardım bulmak zorundaydı. Şuan tüm fırsatları değerlendirmeliydi. Burada nasıl bir oyunun içinde olduğunu bilmiyordu ama korktuğu kesindi. Hamile haliyle yaşadığı bu aksiyon, yazılmış bir senaryo gibiydi.

İçinden kendine olan güvenini arttırınca derin bir nefes alıp kalbindeki elini çekerek yüzünü sildi. Soğuktan donmuş olan burnunu çektikten sonra hızla gördüğü kulübeye doğru yürümeye başladı. Şuan içinde bulunduğu durumu yaratanların Soykır'lar olduğunu düşünüyordu. Baş düşmanları onlardı. Onlardan başka kim böyle bir şey yapmaya cesaret edebilirdi ki?

Kalbindeki sancıyla dost olmuş olan karnının sancısı Zival'i yıpratıyordu. Genç hanımağa yürümekte zorluk çekiyordu ve artık takaati kalmamıştı. Yol bitmişti, sonunda kulübeye ulaşmıştı.

Gördüğü tahtadan yapılmış kapıya doğru titreyerek yürüdü. O zaman anladı Zival. Korkusunu az çok yenmişti. O yüzden yeni yeni aklına dank ediyordu. Eğer onu kaçıran birileri olsaydı şimdiye kadar çoktan harekete geçmiş olurdu. Burada tüm bunları yapmasına izin vermezdi. Özellikle kulübe bulunan bir ormana getirmezdi.

Bu Soykır'ların işi değildi! Bu işte başka bir iş vardı...

Yavaş adımlarla oraya doğru yürürken yüzündeki yaşı silip bozulmuş olan şalını düzeltti. Krem şalını düzelttikten sonra kapının önünde durdu. Birkaç kez kapıyı çaldı ama kimse açmadı. Zaten hiçbir ışık yoktu, yaşam belirtisi yoktu. Terk edilmiş gibiydi. Girmek ve girmemek arasında gidip gelirken cebindeki elini çıkarıp tek eliyle tahta kapıyı itti. Kapı, gıcırdayarak açılırken hiçbir ışık yoktu. Dışarıdan vuran ay ışığından başka hiçbir alternatif yoktu etrafın aydınlatılmasını sağlayan. Gözleri karanlığa alışırken korkarak kulübenin içine girdi. Yardım bulmak zorundaydı her ne olursa olsun. En azından çalışabilir bir telefon bulmalıydı.

Şaka maka cidden ne oluyordu bu gece böyle? Az önce atlatmış olduğu korku tekrar devam edince içinden Sarp ve Sarhan'a saydırdı. Burada ne işi vardı? Ellerini cebinden çıkarıp karnını okşadı. İki elini karnında götürüp getirirken karanlık yerdeki şeylere bakmaya çalışıyordu ama hiçbir şey göremiyordu.

Tahta kapı gıcırdayarak tekrardan kapanınca Zival yerinde buz kesti. Üstelik kapı kapandıktan sonra kilitlenmişti. Korku gerilim tavan olmuştu. Eli ayağı birbirine dolandı. Az önce ne olmuştu? Kapı resmen arkasından kapanmıştı. Üstelik üstüne de kilitlenmişti. Hamile birine bu kadar stres çok fazlaydı. Yüreğine inecekti... Birazdan doğum yapsa hiç şaşırmazdı.

Çığlık atmaya başladı Zival son sesiyle!

"İmdat! Yardım edin, lütfen!"

Sesi bulunduğu kulübede yankılanıyordu ve kendisine dönüyordu. Pes etmedi Zival, devam etti bağırmaya. Birbirleri burada olmalıydı.

AŞİKÂR Where stories live. Discover now