-42- Mutlu olmak için...

4.5K 332 137
                                    

🍁

Kandemir Konağının avlusunda oturuyordu Haşmet Ağa, önündeki sehpada duran Peyker Hanım'ın yaptığı kahve ise buz gibi olmuştu. Günlerdir içine kapanmış, yüreğinde çöreklenen ağırlıkla suspus olmuştu. Eşini ise korkutmaktaydı bu hali.

"Bey," dedi Peyker Hanım en sonunda, "konuşmadın Egemenlere gittiğinden beri. Aksak ile konuştum dedin köpürüp gittin o gün, şimdi ise günlerdir sesin çıkmaz oldu. Korkuyorum."

Eşine derince nefes aldıktan sonra ağırca döndü Haşmet Ağa: "Ne söyleyeyim Hanım," dedi hüzünle. "Geçmiş karabulut gibi çökmüş işte bu günümüze. Sen dedin ama ben inanmak istemedim işte. Dilruba... Ah Dilruba... Kızımı o kurban vermiş Emir'e." Peyker Hanım'ın buğulanan bakışlarının arasında devam etti sözlerine. "Aksak'ın demesi; Ardında Dilruba'nın olduğunu söylemiş Emir ona. Sonra da ona yardım ettiğinde başının belaya girmeyeceğine dair onu koruyacaklarının sözünü vermiş." Elini başına getirip ovdu. "Bunları duyunca beynimden vuruldum sanki Hanım. Sessiz kızım...ah. Onlara dediğimde de işte Yağız oğlum duydu. Sonra olanlar. Günlerdir sessizlik var bildiğin gibi."

"Yağız ne haldedir Allah bilir." dedi Peyker Hanım hüzünle. "Bunca yıl aradın sen Emir'i. Sinan da aradı aynı şekilde. Aklım almıyor... o gün ipini koparmış gibi konaktan çıktığından beri Sinan da ağzını açıp bu konu hakkında konuşmadı. Yağız'a ağır konuşmamış olsa bari."

"Yıkılmıştı Yağız, çıkıp gitmişti evden." dedi Haşmet Ağa, "Sinan ile konuştum ben onun gittiği günü. Kızımın yaşadığına dair inancını kaybetmiş gibiymiş Yağız, demesine göre."

Peyker Hanım hüzünle eğdi başını: "Merhumeyi ben gördüm Berfin kızımla Bey biliyorsun. Morgda içim kavruldu. Siz ise yaşıyor diyorsunuz hep... bana öldüğünü söyletmekten zevk mi alıyorsunuz anlamıyorum. O çocukta kendini harap etti onca yıl. Biçare dolaşır oldu." Nemlenen gözlerini silip: "Keşke siz haklı olsanız... ama... ah gerçek işte." diye ekledi. Haşmet Ağa şefkatle elini tuttu onun.

"Tamam, konuşmayalım artık... üzme kendini. Sen bana bir şey daha söyleyecektin, Sinan ile ilgili dedin, neydi?" dedi aklını dağıtmak isteyerek. "Telaşe içindeydin, hayır mı?"

Peyker Hanım burnunu çekti, olay aklına gelince kaşları aniden düşüverdi. "Hayır mı değil mi bilemedim," dedi ilk. "Sinan bir halt yemiş galiba," diye devam etti kızgınca. "Ben bunun dolabını toplarken ruj izli gömlek buldum."

"Ne dersin Hanım sen?" derken yerinde dikleşmişti Haşmet Ağa. "Sinan ne yaptı demeye getiriyorsun?"

"Genç adam işte," dedi Peyker Hanım da çekingence: "Gönlünü kaptırdıysa ve hataya düştüyse... Ah ben böyle yetiştirmedim de onu! Hayır erkeğe laf eden olmaz ki bu toplumda! Çeneleri büzülesiceler kızı konuşur dururlar. Namus sanki bir tek kızda! Tövbe yarabbi! Kimin günahına girdin ah oğlum?"

"Hanım, aslını astarını bilip bilmeden yargıladın oğlanı!" dedi uyarıcı bir şekilde Haşmet Ağa. "Hem Sinan'dan bahsediyorsun, kendi oğlundan. Sevse bile kendinden önce kızı düşünerek adım atar senin oğlun, yapma."

"Delikanlı ama," dedi Peyler Hanım da. "Gömlekteki dudak izi ne o zaman hem? Bir de saklamış dolabın en kuytusunda kutu içinde. Değerli görmese saklamaz."

Haşmet Ağa düşünceli bakışlar atarken ona "Sinan mert oğlan," dedi, "sevdası varsa gelir söyler sana. Elin kızıyla da gönül eğlemez. Konuşurum ben onunla."

"Ne konuşacaksınız Sinan'la?" diyerek avluya giren Baran, meraklı ifadesiyle annesine ve babasına bakarak karşılarına oturdu. "Ne oluyor ya, yüzünüz kireç gibi?"

GÜZ ÇİÇEĞİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin