-65-Güzellikler

3.1K 250 221
                                    

🍁

Ece elinde oynadığı çakıl taşına bakarken ağabeyinin yanında bağdaş kurmuş oturuyordu. Yağız da en az onun kadar sessizdi. Küçük kız kardeşini izliyorken aklından onunla burada olmayı hayal ettiği anlar geçiyordu. Ne zaman bu sahile tek başına gelse Sarı Çiçeğim dediği kıymetlisinin de burayı beğeneceği günlerin hayalini kuruyordu. Hayat planlandığı gibi gitmiyordu. Yağız hayal kurarken kız kardeşini ailesinin gözden çıkaracağını ve kendisinin de onu korumak uğruna evleneceğini bilmiyordu. Ya da mutluluk dolu hayallerini kurarken Ece’yi törelerin dediği olmasın diyerek İtalya’ya yalnız göndereceğini bilmiyordu. Şartların bu şekilde olacağını hiç tahmin etmezdi. Tahmin edemeyeceği şeyler yaşamıştı bu hayatta. O da Hazan da Ece de tahmin bile edemeyecekleri şeyleri yaşamışlardı.

Böyle düşünüyorken bir yandan da inceliyordu kız kardeşini Yağız. Ece’nin sarı saçları hafif rüzgârda uçuşuyordu. Buğday teni güneşi seviyordu, hemen bronzlaşmaya meyilliydi. Küçük burnu hâlâ aynıydı, onun küçük olduğunu düşündürüyordu hâlâ. Fakat değişen şeyler de vardı. Yüz hatları oturmuştu. Boyu uzamıştı. Omuzları daha bir dik durmaya başlamıştı. Ufak elleri de biraz büyümüştü. İnce uzun parmaklara sahipti artık. Minik eller yerini terk etmişti. Ama Ece ne kadar değişirse değişsin, ne kadar büyürse büyüsün onun küçük kız kardeşi olacaktı. Bu değişmeyecek bir gerçekti onun için. Kalbi kim için atarsa atsın Ece onun küçüğü idi. Kıymetli Sarı Çiçeği.

“Sormayacak mısın?” diye sordu Ece ona çekinerek bakıp.

Omuzlarını kaldırıp indirdi Yağız. “Senin anlatmanı bekliyorum. Sabırlı bir adamım biliyorsun beni.”

“Doğru, öylesin,” dedi genç kız, derin bir nefes alıp verdi. “Barlas abimdi o dayı desem yutmazsın. Bunun farkında olacak kadar büyüdüm,” derken gülümsedi. Yağız da gülümsemişti.

“Çiçek’in genellikle ona ismi ile hitap ettiğini düşünürsek...” dedikten sonra derin bir nefes aldı Yağız da. “Seni yargılamam, hakkım değil. Ortada zaten yargılanacak bir şey yok Çiçeğim. Şaşırdım mı? Evet. Oldukça hem de.” Ece hâlâ elindeki çakıl taşı ile oynuyordu o konuşurken. “Biraz garip hissediyorum. Senin ne hissettiğini bilmek istiyorum.”

“Onu,” dedi Ece duraksayıp. “Abi ben onu seveceğimi hiç düşünmemiştim. Sizin hikâyenizin başlangıcında bizim olduğumuz gerçeği neden böyle düşündüğümü açıklıyor aslında. O gece Sinan’ı düğünde görmüştüm. Arkadaşlarım çok yakışıklı olduğundan bahsediyordu sürekli. Ergenlik çağındaki deli kızlardı işte,” dedi burukça gülümseyip. “Belki bir kez bakmış olabilirim. Ama bana bakmadı.” Sustu bir süre. “O an anlamam gerekirdi iyi biri olduğunu belki. Anlamadım. Sonra olanlar ve bir anda onunla evlenmem istenince... Sinan’ı o gecenin kötü adamı ilan ettim. Sanki bunu o istemiş gibi, sanki her şeyin sorumlusu oymuş gibi, sanki benim gibi küçücük bir kız çocuğu ile evlenme heveslisi bir pislikmiş gibi gördüm onu.” Gözlerini kırpıştırıp dudaklarını ısırdı. “Annem yanımdaydı ama değildi. Benden nefret ediyordu. Bir kız çocuğu olduğum için benden nefret ediyordu. Onun yüzünden ben de kendimden nefret ettim. Sonra... Abi... Çok canım yandı biliyorsun.” dedi sesi titreyerek.

Yağız şimdi sessizliğe bürünen kardeşini büyük bir sabırla dinliyordu, her bir hareketini dikkatle takip ediyordu. Ece’nin kalbinde de o gün büyük bir yaraydı ve o güne ait olan Sinan’ı sevmek, kız kardeşinin kalbine ağır geliyordu. Bir an aklı Hazan’a gitti. Hazan da onu kötü adam ilan etmişti. Hastanedeki o işaret dili ile kurduğu cümle, görüntü olarak beyninden silinmemişti. İlk işaret dilini öğrendiğinde ise o cümlenin aslında “Nefret ediyorum,” anlamına geldiğini fark etmek canını çok yakmıştı. Onu sevmek Hazan’ın da başlarda canını yakmıştı, bu gerçeğin hep farkındaydı. Kardeşine bakarken bunu daha da iyi anlıyordu. Hüzünle dertli bir nefes alıp verdi.

GÜZ ÇİÇEĞİ (TAMAMLANDI)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora