-27-Kader...

5.7K 334 238
                                    

🍁

Kader; isim olarak alınyazısı manasına geliyordu fakat mecazen genellikle kaçınılmaz olan kötü talih demekti. Kimisi kötü talihin değişebilir olduğuna inanıyordu. Kader ya da mukadderat diye nitelendirilen olay ile karşılaşıldığı vakit o zamanki durumuyla kötü olduğu düşünülen durum, belki de belirli bir zaman diliminin geçişinin ardından yeniden karşılaşıldığı vakit hayırlı diye anılmaya başlanabiliyordu. Hayırlısı buymuş denilebiliyordu. Bazı durumlar kişinin hayırlı kaderi olabiliyordu. Bu değişmez bir gerçekti.

Baran gergince volta atıp durmuştu bahçede eve geldiğinden beri. Annesi ise onun bu haline sual etmiş ama cevap alamamıştı. Sonra içeriye girip beklemeye koyulmuştu kafasındaki dönüp duran sorularıyla. Baran ise son turunu atarken kapıdan giren bitap düşmüş Sinan'ı görünce ilk durakladı sonrada ellerini yumruk yapıp sinirle atıldı üzerine.

"Deli manyak! Aklım çıktı neredesin sen?"

"Geldim işte." dedi Sinan durgunca. "Telaş edeceğin bir şey yoktu hem."

"Yoktu?! Lan arabadan atladın! Durmasa hareket halindeyken atlayacaktın neredeyse!"

"Allah aşkına Baran sus!"

Baran'ın ise susmaya niyeti yoktu o an. Ardında soru dolu bakışların hedefi olarak bırakılmıştı çünkü ve bunun hesabını sormak istiyordu kardeşinden. Kardeşinin delirip gidişinin ardından hiçbir açıklama yapmadan yollarına devam ettirmesi tüm çalışanların aklını karıştırmıştı.

"Susmam! Ne gördün ya da ne oldu yolda?" Gözleri ellerine kaydı sonra Sinan'ın, yaralı bereliydi. "Ellerine ne oldu?!"

"Tek tek kardeş-" derken Sinan, sözünü tamamlayamadan Peyker Hanım çıkageldi evin kapısından bahçeye. Baran'ın yüksek sesini duymuştu fakat o da karşısında perişan bir Sinan görmeyi beklemiyordu.

"Sinan! Bu halin ne oğlum!"

"Yok bir şey," dedi genç adam sakince. "İçeriye geçelim anlatacağım."

Peyker Hanım itiraz etmedi, Baran da mecburen kabullendi. İçeriye girdiklerinde genç adam üstünü başını toparlayıp öyle geldi yanlarına. Annesinin ve kardeşinin soru dolu bakışları arasında oturdu karşılarına. Peyker Hanım getirdiği buz torbasını koydu ellerine zira genç adamın elleri yumruk atmaktan morarmıştı.

"Anlat artık Sinan!" dedi Baran sabırsızca.

"Ece..." dedi Sinan zoraki yutkunup. “Şey... Yağız'ın kız kardeşi hani...”

“Ne olmuş ona?” dedi telaşla annesi.

“O...” dedi genç adam o anlar aklına gelince gerilerek. “O... Kaçırılıyordu."

"Ne!" Hepsinden aynı anda dökülen şaşkınlık nidasına eşikten yeni giren ve söyleneni o an duyan Haşmet Ağa'nın da sesi karışmıştı.

"Ne dersin sen Sinan?" diyen babasıydı, elini göğsünün üzerine koymuştu.

"Baba?" dedi genç adam gergince bakarak. "Dediğim gibi... İşçilerle gelirken yolda kızı debelenirken gördüm. İlk seçemedim ama koşmaya başlayınca tarlaya doğru... İşte... Şerefsiz küçücük kıza... Of!" Ellerini annesinin bastırdığı buz torbasının altından çekip saçlarını karıştırdı. Ece'nin kulübeye girdiği andaki yüzü aklından çıkmıyor, ağlama sesleri kulaklarında yankılanıyordu. Berdel meselesinden ötürü onu nerede görse korkudan beyaza çalan kızın o an, o vaziyette ne kadar korkmuş olabileceğini tahmin bile edemiyordu. Etmek istemiyordu. Dayanamazdı. Yutkundu.

"Kim böyle bir şeye kalkışır?" dedi Haşmet Ağa hiddetle.

"Sanırım okulundan biriydi o şerefsiz," dedi Sinan tükürür gibi. O an, Berat'ı döverken içinden çıkan canavara kendi de şaşırmıştı ama şimdi olsa yine aynı harlı öfkeyle yine döverdi. "Aynı forma vardı üzerinde."

GÜZ ÇİÇEĞİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin