-30- Benim için...

4.5K 319 131
                                    

🍁

2018

"Bu gece dolunay var Gürkan, avlanırken dikkatli olmalısın. Yaban domuzları dolunayda daha tez canlı oluyorlar." dedi Barlas elindeki oku hazır hale getirirken. Ağustos ayının sonuna doğruydu, hava biraz serindi.

"Bende tüfek var," dedi arkadaşı Gürkan ona. "Gerçi tek fişeği nasıl isabet ettireceğimi bilmiyorum ama işte. Uyduk senin aklına buradayım."

"Korkma ya, tecrübeli ve sertifikalı avcı var senin gibi yeni sertifikalının yanında. Bilinçsiz avlanmak tehlikeli zaten." Derince nefes alıp ciddileşti. "Ormana girdiğimizde çok sessiz olmalısın. Duyma algıları gelişmiş hayvanlar onlar, en ufak seste ürküp kaçabilirler."

Başını salladı Gürkan. Küçük, ağır ve olabildiğince sessiz adımlarla girdiler ormana. Barlas yerde ilerlerken Gürkan konuşlanacağı ağacın yanına ulaşmış tırmanmaya çalışıyordu. Sessizliğin içindeki uzun bekleyiş sürecinin ardından Barlas sonunda ilk avı ile karşılaşmıştı. Okunu atmak için bedeninin duruşunu değiştirdi, sonrada hedefini hizaladı. Hayvanı ürkütmeden hareket etmeye büyük bir özen gösteriyordu. Karanlıkta küçük bir fenerin ışığı ne kadar etkiliyse o kadar aydınlıktı ortam. Yabani hayvan tam hizasına girmişti okunun. Her şart mükemmel derecede sağlanmıştı. Soluğunun sessini bile duyurmamaya özen göstererek ilk atışını vakit kaybetmeksizin yaptı ve hedefini tam yerinden vurdu. Domuz ilk algılayamayıp kaçmaya çalışır gibi atıldı, bundan sonrası ise Barlas için onun yere yığılışını ve ölüşünü bekleme süresi olarak işleyecekti. Aynı anlarda da Gürkan atışını yapmıştı ama onun avı maalesef ki kaçtı. O ağaçtan inene kadar Barlas geçen süre zarfında düşen ve nefes almayı bırakan hayvanın yanına varmıştı.

"Güzel bir iş," dedi Gürkan ona, Barlas gülümsedi. "Geliyor senin adamlar, halledecekler onu. İleriye mi gideceğiz?"

"Bir tane daha avladık mı sayı tamam," dedi Barlas, başını salladı Gürkan. "Senin atış hedefi şaşırdı galiba."

"Sana doktorlukta daha iyi olduğumu söylemiştim. Bu vahşi eylemlerde iyi değilim."

"Doktorluk da bir çeşit vahşilik barındırmıyor mu içinde? Yani cerrahlar mesela insanı kesip dikiyor en nihayetinde. Bir farkı yok gibi." dedi Barlas ona kinayeyle. Gürkan sesli bir nefes verip gülümsedi. "Yalan mı?"

"Yalan diyemem ama bir farkı var. Cerrahlar hayata döndürüyor, sizse hayat alıyorsunuz."

"Doğanın dengesini koruyoruz ama. Bir çeşit hayat kurtarmak bu."

"Seninle aşık atamayacağım belli oldu," dedi Gürkan ilerlerken, gururla gülümsedi Barlas ise. "Ama bu işkenceye de daha fazla katlanamayacağım gibi."

"Az kaldı," dedi Barlas, "Son bir. Sonra döneceğiz."

***

Yanan odunların çıtırtılarının sesini dinlerken karşısında uyuyan kıza bakıyordu Emir. Yıllardır bir kez olsun konuştuğunu görmediği kız bundan 2 ay öncesinde nefret ettiği adamın ismini haykırmıştı. Hala buna inanamıyordu. Sağ dizinin üzerine koyduğu sol ayağını sallarken parmakları da oturduğu koltuğun kolçağında ritim tutturmuştu.

"Sen onu sevemezsin!" diye mırıldandı sinirle. Kendi hislerinin sevgi değil takıntı olduğunu ise hiçbir zaman anlamayacaktı. "Buna mecbur kalmışsın."

Bulundukları dağ başına geldikleri ilk gün Hazan ağlamaktan bitap düşmüştü. Tüm benliği Yağız'la kalmıştı çünkü. Genç adamın en son yere yığıldığını görmüş canhıraş bağırmıştı ama önüne etten duvarlar örülünce bir anda her şey kararmıştı dünyasında. Ruhu paramparçaydı habersizliğinden. Nefesi ise yok denecek kadar azdı. İçinde yaşadığına dair olan umudunu ve inancını diri tutmaya çalışıyordu çünkü. Yağız'ın yaşadığına dair inancını diri tutarsa ancak o zaman güçlü kalabilirdi. Kendine sürekli "Yaşıyorsun Yağız! Senin için güçlüyüm. Sen de benim için güçlü kal." diye tekrar ediyordu içinden. Tıpkı şimdi Emir tarafından izlendiğini bildiğinde yaptığı gibi. Odanın kapısı tıklatıldığında da açmadı gözlerini.

GÜZ ÇİÇEĞİ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now