-55- Unutma!

3.1K 285 73
                                    

🍁

Gözlerini açtığında gördüğü ilk görüntü kireç beyazı tavan olmuştu Dilruba'nın. Eline değen dokunuşu hissedişiyle irkilip soluna baktı; Demir Ağa çatık ifadesiyle ona bakmaktaydı.

"Yenge iyi misin?"

"Neredeyim ben? Ne oldu?" derken boğazı yanmıştı Dilruba'nın. Konağın önünde o kadar çok bağırmıştı ki en sonunda da baygınlık geçirmişti. El mecbur hastaneye getirmişlerdi onu. "O kız... O Erkan'ın pis kanı..." derken, Demir Ağa sıkıntılı bir soluk bıraktı:

"Yenge, büyük bir benzerlikti doğru. Ama o kız Barlas'ın kardeşi Fulya." Başını salladı iki yana itiraz ederek Dilruba, Demir ise baskınca diretti düşüncesini.

"Sen... nasıl ikna oldun?"

"Konuşuyor. Giyimi, tavrı... görmedin mi yenge farklılığını? Hem sonra Peyker Kandemir neden yanlış teşhis etsin ki kızı? Aklını başına al. Oğlanın önünde yeterince pot kırdın zaten!"

"Ne dediğimi... biliyor muyum ben he!" dedi Dilruba zoraki bir şekilde. "Canım burnumda... Yağız peki? O nerede?"

"Barlas ile birlikte dışarıdalar." dedi Demir. "Sana soracak şimdi Yağız: Öldürdüm derken ne demek istedin anne, diye. Bilmezden gel sözlerini tamam mı yenge? Şoktan de şaşırdım de ama bilmezden gel." Başını salladı Dilruba fakat Fulya ile yeniden karşılaşınca kararlılığını koruyabileceğinden şüpheliydi.

Odanın kapısı açıldığında içerideki manzarayı gören Yağız ifadesiz yüzüyle bakışlarını ikisinde gezdirdi ilk, ardından içeriye girdi, peşinden de Barlas gelmişti. Dilruba iki gence baktıktan sonra yerinde doğruldu alelacele bir tavırla, o an yatağın yanına yaklaşan Yağız yardım etti ona.

"Oğlum..." dedi Dilruba titreyen sesiyle, Yağız'ın eline uzandı. "Ben... ne oldu anlamadım."

"Sonra konuşalım," dedi Yağız yorgunca. "Barlas, sana geçmiş olsun demek için geldi." Dilruba korkuyla gözlerini genç adama kaldırdı o an, mavi gözler Hazer'i anımsatırken ona, bugün ne çok ölmüş insanı hatıratında canlandırdığını düşünmeden edemedi.

"Geçmiş olsun Dilruba Hanım."

"Size de mahcup olduk böyle... ayıp oldu. Ben birden... görünce... ben..."

"Yormayın kendinizi. Daha çok konuşacağımız anlar olacak olanları zaten. Şimdilik toparlanın."

Dilruba zoraki bir tebessüm oturttu yüzüne, Fulya'nın hastanede olmadığını düşünerek biraz rahatladı fakat tam o anda tedirginliğini ruhuna geri aksedecek kapı tıkırtısını ve ardından gelen duru sesi duyacaktı. Fulya'nın sesini. Fulya olmak zorunda bıraktığı Hazan'ın sesini.

"Bölmüyorum değil mi abi? Girebilir miyim?" diye sordu bir hayli canlı sesiyle genç kız. Barlas ona bakıp başını hafifçe sallayınca Fulya onun yanına geçti. Yağız da o an annesinin yanından doğrulmak için hareketlendi ama Dilruba bileğine yapıştı hemen. Fakat genç adam direnip kolunu kurtardı ve eşinin yanına geçti.

"Sizi çok merak ettim Dilbey Hanım." dedi genç kız tatlı bir mahcubiyet ifadesi takınarak. "Ne oldu anlayamadık hiçbirimiz. Ayağımın dibine yığılınca siz şaştım kaldım."

"Dilruba, hayatım..." dedi Yağız kibarca. "Annemin adı Dilruba."

Hazan elini nazikçe kaldırıp yüzünü hafifçe buruşturdu. "Ay pardon. Dilruba Hanım. Alışamadım hâlâ. Neyse geçmiş olsun size."

Dilruba nefesini tutmuştu karşısındaki kıza bakarken. Demir Ağa'nın söylediklerini düşünmeye, onlara inanmaya çalışıyordu ama içinde katbekat artan korkusu da sakin kalmasına engel oluyordu. Demir'in bakışları rengi değişmeye başlayan yengesine dönünce Hazan eşine baktı burukça.

GÜZ ÇİÇEĞİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin