-58- Güneşin öldüğü yer

3.1K 268 73
                                    

🍁

Rüyalar kaybettiğimiz insanların anılarını canlı tutmamız için yeterli değildi. Hele ki kaybettiğimiz o insanlar sevdiklerimiz ise bu gerçek, acı vericiydi.

Hazan annesini kapkara bir gecenin ortasında kaybettiğinde ona kalan tek hatıra sadece bir elbiseydi. Kollarının arasında sıkıca tutmuş ve bırakmamıştı. Sonra kâbusları bulmuştu onu fakat onlarda da görebildiği annesi koyu kırmızı sıvının içindeydi. Bazen de onun sadece saçlarının savruluşunu görüyordu, yüzünü göremiyordu çünkü babasından kaçıyorlardı. Zaten tam yüzünü göreceği anlarda da kalbi delicesine çarpıyor ve ruhunu saran korku tufanı ile sıçrayarak uyanıyordu.

Artık tüm bunları geride bırakıp somut bir hatırası olsun istiyordu. Yıllarca korkularına hapsolduğu için bu adıma cesaret edememişti. Çok düşünmüş, çok istemiş ama cesaret edememişti.

Ancak Dilruba istemeden ona bu cesareti fazlasıyla vermişti. “Asiye!” demişti ona ve kızına. İkisine bakarken intikam uğruna hayatını elinden aldığı Asiye Sühan’ı görmüştü. Ve bu Hazan’a annesinden kalan somut bir hatıra bulma cesaretini vermişti.

Konağın kapısını elindeki anahtar ile açtı kız. Usulca adımını içeriye attı. Onu ilk kurumuş bahçe karşıladı.

“Ne yaptılarsa olmamış Hazan, orada, o evin bahçesinde hiç çiçek açmamış.” demişti Sinan.

Açmaz, açamaz ki. Çünkü hayat ışığı öldürüldü bu evin. Güneşin öldüğü yerde çiçek nasıl açsın, diye geçirdi içinden Hazan.

Yağız onun peşindeydi, ilk kurak bahçeyi geçti kız ardından da karanlık eve girdi. Bu sıvası dökülmüş duvarlar yaşanılan her şeye şahitti. Çoğu kez; hep mi böyleydi babam, diye sormuştu duvarlara Hazan. Çoğu kez; ardınızda ne var sizin, diye de sormuştu. Ve aldığı her bir yanıt sessizlik olmuştu.

Babam da sizin gibi, demişti Hazan. Sizin gibi ruhsuz, demişti.

Küçük holde ilerlemeye devam ederken annesinin sesini duyar gibi oldu. Şarkı söylüyordu annesi. Karanlık Kral evde yokken ona tüm sevgisini ve ilgisini çekinmeden veriyordu annesi. Tüm maharetlerini gösteriyordu.

Başını mutfağın kapısına çevirdi Hazan, şimdi duyduğu sesler ona mutluluk zerk ediyordu, unutmaya başladığı annesinin siması sanki kendisiymiş gibi görünüyordu bir an gözüne. Burnuna böğürtlen reçelinin kokusu değdi, gözlerini yumdu. Anılarındaki o eşsiz gülüşlerin arasında kalmak istedi bir müddet. Çünkü aydınlık anıların ardından karanlık anılarda nüfuz etmek için zorluyordu ruhunu. O, aydınlık anılara zor da olsa tutundu.

Yeniden gözlerini aralayıp adım attığında Yağız da ardında her an bir şey olacak korkusu ile tetikte ilerliyordu. Merdivenlerin oraya geldiğinde el emeği ahşap dolabın önünde durdu Hazan. Elini kaldırıp küçük desenlerin üzerinde gezdirdi.

“Artık sıkılmıyorsun değil mi? Bu birazcık yorucu ama işimiz bitince çok güzel bir eşyamız olacak.”

“İçini oyuncakla doldurabilecek miyim?”

“Tabii ki Güz Çiçeğim. İstediğin kadar bez bebek yapacağım sana ve sen de onları buraya uyutup koyarsın.”

GÜZ ÇİÇEĞİ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now